"baba!"
bana doğru gülümseyerek bakan babama gülümsedim ve el salladım.
eski evimizin bahçe kapısının önüne elindeki kutuyu bıraktı ve birkaç adım geriye gitti.
"gel, gel ve kutuyu aç."birkaç adımda kutunun yanında bittim ve dizlerimin üstüne çöküp babama baktım.
"nedir bu?""göreceksin, yalnızca aç."
bakışlarımı tereddütle kutuya çevirdim ve kapağını açtım.
kutunun dibi başka bir yere açılıyordu. kafamı kutunun iki yanına tutunarak kutunun açıldığı yere uzattım.
yağmur bulutlarından kararmış bir hava, uçurumun kenarındaki yol ve yola yaklaşan bir araba.
bu sahneyi biliyordum, telaşla geri çekilmeye çalışırken arkamdan ittiren bir kuvvet yüzünden çekilememiştim.
nefes alamıyordum, gözlerimi sıkıca yumdum ve bitmesini bekledim."aç gözlerini, yoksa ebediyen burada kalıp milyarlarca kez daha izleyeceksin."
başımın içinde yankılanan sesle gözlerimi biraz daha sıkı yumdum. gözlerimde hissettiğim parmaklar gözlerimi açtı ve beni izlemeye mahkum bıraktı. yola ilerleyen arabayı izlerken soğuk terler yüzümden boynuma doğru süzülüyordu ve ben çaresizce sıklaşmış nefeslerimi kontrol etmeye çalışıyordum.
hala ilerleyen arabaya dolu gözlerimle bakıp burnumu çektim. gelmeyin diye haykırmak istiyordum ama nafileydi. ağzımı açsam da hiçbir ses çıkmıyordu. çıksaydı da beni duymayacaklardı.
araba ilerledi, tam olduğum yerde frenler tutmaz oldu ve araba uçurumdan yuvarlandı.
sesim çıkmasa da hıçkırarak ağlıyordum. bir süre geçti ve birkaç ekip arabanın yuvarlandığı yere geldi.
ve belki de bir milyonuncu kez aynı şeyi gördüm.
babamın kanlar içindeki bedeni ve arabanın içinde onunla saatlerce kalan sekiz yaşındaki zavallı han jisung.gözyaşlarımdan etrafımı göremez haldeyken bir kuvvet tarafından geri çekildim ve kutu anında kayboldu.
karşımdaki babam bana hala gülümseyerek bakıyordu.
birkaç saniye sonra vücudu bir mumun eridiği gibi erimiş ve şekilsizleşmişti.
korkuyla bir çığlık atıp sürünerek geri çekildim.
son gördüğüm şey kanlar içinde yerde yatan şekilsiz bedendi."jisung, jisung uyan!"
gözlerimi korkuyla açtım ve sık nefesler alarak etrafıma baktım. ıslak yanaklarım ve hala dolu gözlerim minho hyungu bulduğunda ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. elimle yüzümü sıvazlayarak kendime gelmeye çalıştım.
"hey ne oluyor?"yumuşak sesi kulaklarıma vardığında ona cevap verecek gücü kendimde bulamadım. elleri yüzümdeki ellerimi buldu ve yavaşça ellerimi yüzümden ayırdı. çenemden tutup kafamı yukarı kaldırdı ve belime sarılıp yandan aldığı peçeteyle yanağıma akan her gözyaşını özenle sildi.
sakinleşene kadar ne o, ne de ben tek kelime ettim. yaptığım tek şey çaresizce göğsüne yaslanıp ağlamakken minho hyung gözyaşlarımı silmeye devam etti.ağlamamı durdurduktan sonra benden yavaşça ayrılarak yandaki dolu su bardağını bana uzattı. bardağı titreyen ellerimle alıp sudan birkaç yudum aldım ve bardağı tekrar komodine bıraktım. hyung yine tek kelime etmeden beni yataktan kaldırıp odadaki banyoya götürdü. lavaboya ilerleyerek suyu açtım ve avuçlarımı birleştirip dolan suyu yüzüme çarptım.
minho hyung elindeki havluyla yanıma geldi ve uçları ıslanan saçlarımı arkaya itip ıslak yüzümü kuruladı. işi bittiğinde geri çekildi ve havluyu bir kenara atarak beni kollarının arasına aldı. tekrar ağlamamak için dudaklarımı ısırırken kollarımı çok da sıkı olmayacak şekilde boynuna sardım.
"eğer anlatmak istersen seni dinleyeceğim tamam mı?"o görmese de kafa salladım ve yanağımı omzuna yaslayıp derin bir iç çektim. aklıma dolan rüyamla(?) tekrar yanağına akmaya başlayan yaşlara izin verdim ve hyunga biraz daha sıkı sarıldım. beni zorlanmadan kaldırdı ve tezgahın kuru bir yerine oturtturup sırtımı sıvazlamaya devam etti. eline tekrar bir peçete aldı ve sırtından elini çekmeden kafamı omzundan kaldırarak bir kez daha gözyaşlarımı sildi ve saçlarımı okşadı.
"tekrar uyumak ister misin?"biraz etrafa bakındım ve burnumu çekerek kafa salladım. arkamdaki minik dolabı açtı ve içinden bir göz damlası çıkardı. bir kez daha gözlerimi silip çenemden tutarak kafamı tavana doğru kaldırdı.
"gözlerinin şişmesini ve kızarmasını azaltmak için bunu sıkıcağım, tamam mı sung?"
kafamı iki aşağı yukarı salladım. hafifçe gülümsedi ve damlanın kapağını açıp dikkatlice gözlerime damlattı. o damlanın kapağını kapatmaya çalışırken ben gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. yan taraftan minik ilk yardım kitini alıp hızlıca pansumanımı yeniledi ve etrafı toparlayıp bakışlarını bana çevirdi."hadi yatmaya gidelim."
beni tezgahtan indirdi ve elimi tutup odaya ilerledi. elimi bırakmadan yorganı açtı ve düşen yastığı tekrar yatağa koydu. ellerimizi ayırmadan yatağın duvara dayalı kısmına yattım ve hyunga bakıp yatmasını bekledim. beni çok bekletmeden yanıma uzandı ve üstümüzü örtüp bana dönerek saçlarımı okşamaya başladı.yatakta ona doğru yaklaştım ve kafamı boynuna gömüp tek kolumu boynuna doladım. üzerime ağlamaktan dolayı çöken yorgunluk ve mayışmışlıkla gözlerimi kapatıp minho hyunga biraz daha sokuldum. aynı şeyi görmemeyi umarak saçlarımda hissettiğim tüy kadar hafif öpücükle bir kez daha uykuya daldım.
minsung etiketinde 17. sıradayız hepinize ne kadar teşekkür etsem az...
umarım bölümü beğenmişsinizdir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seven in heaven;minsung✔️
Fiksi Penggemaren yakın arkadaşıma ders çalışmaya gittiğimde abisine aşık olacağımı nereden bilebilirdim ki? 281120/120221