Düzenlendi √
Bilincimin gidip geldiği sırada ellerimi suyun üstünde gibi hissediyordum. Yanımda yatan adam kesinlikle kan kaybından ölmüş olmalıydı. Onun kanında yüzüyordum. Yüzüme kadar değen kan tükenmek bilmiyordu. Ne kadardır böyle yattığımı bilmiyordum. Bana acı çektiren kim, bilmiyordum. Bu adamı neden öldürmüştü, bilmiyordum. Bildiğim tek şey o metalin hâlâ sırtımda duruyor olmasıydı. Bu da acıma acı katıyordu. Belki de o bitmek bilmeyen kan bana aitti ve sonunda bende kan kaybından ölecektim.
Sabah ki bayılmam aklıma geldiğinde neden hâlâ ölmediğimi düşündüm. Bünyem oldukça zayıftı. Şimdiye ölmüş olmam gerekirdi. Belki de ölmüştüm. Hayır, eğer ölseydim bu acıyı çekmezdim.
Bu tür şeyleri filmlerde sık sık görürdüm. Ama hiçbir zaman başıma geleceğini düşünmezdim. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Kayra da ortalarda yoktu. Onunda başına bir şey gelmiş olabilir miydi? Bu düşünce ağzımda kötü bir tat bırakmış göz yaşlarımın da yerdeki kana karışmasını sağlamıştı. Bu acıyı çekmek istemiyordum. Ne sırtımdaki acıyı ne de bu zihinsel acıyı çekmek istemiyordum. Belki de biraz uyursam, her şeyi unuturdum. Zaten kapanıp açılan gözlerimi tamamen kapattım. Belki de bir daha uyanamayacaktım. Bana verilen süre bu kadar olmalıydı.
"Asya!"
Kayra'nın olduğunu düşündüğüm sesle irkildim ve gözlerimi aralamaya çalıştım, olmuyordu. Sadece sesleri ve acıyı hissediyordum.
Konuşamıyor gözlerimi açamıyordum.
Bir el koluma uzanmıştı. Buzdan da soğuk olan el ürperme hissi yaratmıştı ama hiçbir tepki veremedim.
Bir şeyler mırıldandıktan sonra sırtımda ki metalle bir ağırlık çöktü ve ben acıyla inledim. Metali oradan çekecek ve acım son bulacak diye kendimi avuturken, acı beş katına çıktı.
Bıçağı çıkarması bir saniyesini bile almamıştı bile belki. Ama verdiği acı iki büklüm olmamı sağlamıştı.
"Asya! Hadi aç gözlerini, dayanabilirsin. Yapabilirsin!" dedi endişeyle.
Kabanımı üstümden çıkarıp bıçağın çıktığı yere bir şeyle bastırdı. Kanın durması için yapıyor olmalıydı. Bastırdığı şeyi belimden sardı ve göğsümün altında sıkıca bağladı. Sonra bir şeyler söyledi. Sadece ambulans kelimesini anlayabilmiştim. Anladığım kadarıyla yardım istiyordu. Anneme sarılmak ve babamın yanından hiç ayrılmamak istiyordum. Eve gitmek istiyordum.
İşte duygu patlaması gelmişti. Hıçkırıklarım yükselirken soğuk parmakların gözümün altında gezindiğini hissettim. Dayanmamı söylüyordu ama çektiğim acının farkında bile değildi.
"Ben Aras Gürlek. Sizden sakin olmanızı ve beni dinlemenizi istiyorum....adresinde bıçaklı saldırı olmuş. Kızınız Asya'da yaralanmış....Ben ambulansa haber verdim... Tamam bekliyorum..."
Bana yardım eden Aras mıydı? Peki Kayra? O neredeydi? Ona bir şey olurda ben yaşamaya devam edersem... Bu acıyla yaşayamazdım. Yaşayamazdım
Hislerimi kaybettikten kısa bir süre sonra da sesleri duymaz oldum. Artık bitmişti. Her şey bitmişti.
Gözlerimi açtığımda yumuşacık bir şeyin üstündeydim. İki kişilik bir yatağın. Bembeyaz olan bu yatak kuş tüyünden yapılmış olmalıydı. Ellerimi iki yanıma koyup kollarımdan destek alarak doğruldum. Sırtımda bir kaşıntı hissedince elimi uzattım ve kaşımaya çalıştım. Kaşıdıkça daha fazla kaşınmaya başladı. Artık iki elimle deşercesine kaşımaya başlamıştım. Sırtımda bir şey vardı. Kaşındıran şeyi almak için elimi iyice arkaya uzattım. Elime gelen şeyi çekince inledim. Acı bütün organlarıma işlerken sırtımı kaşındıran şeye baktım. Bir tüydü. Kana bulanmış ama asıl rengi siyah olan bir tüydü. Kuş kanatından düşen bir tüyden farkı yoktu ve sırtımdan çıkmıştı. Çekmeye devam ettikçe çoğalıyordu. Karşımda ki aynaya bakınca karşılaştığım görüntüyle dehşete kapıldım. Perilerde olan beyaz kanatlar şimdi de benim sırtımdaydı. Tek farkla, benimki siyahtı. Gördüklerime inanamayarak yataktan indim. Dizime kadar bir sıvıya battığımı hissedince ürperdim. Kafamı eğdiğimde odanın kırmızı renkli bir sıvıyla dolu olduğunu gördüm. Midem bulanmaya başlamış beynim acıdan zonkluyordu. O kadar korkmuştum ki hemen yatağa atıldım. Daha doğrusu amacım atılmaktı. Ama yatak orada olmadığı için kırmızı sıvıya düştüm. Boynuma kadar batınca, boğulmamak için kafamı kaldırdım. Odanın tavanına asılmış cansız bedenlerle karşılaşınca korkudan küçük dilimi yutmuştum sanki. Yerdeki kırmızı sıvı kandı. Kan bu cansız insanların bedeninden akıyordu. Yüzlerini gördüğümde hepsini tanıdım. Değer verdiğim herkes ölmüştü. Annem, babam, Kayra hatta Dağhan bile vardı. Korkuyla geri gitmeye çabalarken dengemi kaybettim ve sırt üstü kana düştüm kafam tamamen kana batarken ben çığlık atıyordum.
"Ölmek istemiyorum!"
Yanıma biri oturdu ve yüzümü avuçlarının içine alırken, "Şşş, kâbustu, sadece bir kâbustu. Ben buradayım. Tamam mı? Yanındayım." dedi.
Ter içinde kalmıştım. Nemli saç diplerim yataktan hızla doğrulunca esintiye maruz kalmış ürpermeme neden olmuştu. Yanağımda hissettiğim sıcaklıktan ağladığımı anladım. Yine ağlıyordum. Acıdan değil, korkudan ağlıyordum. Kafamı yanıma oturan Aras'ın göğsüne yasladım ve hıçkırıklarımı bastırmayı denedim. Bitsin istiyordum. Bu kâbusların artık bitmesini istiyordum.
Güneşin yeni açtığı sıralarda kâbus nedeniyle uyanmıştım. Aras yeni gelmiş olmalıydı. Kâbuslarım sayesinde kapının yanında ki koltukta uzanan Kayra'nın da uykusunu engellemiştim. Ama şimdi yanıma Aras gelmişti ve Kayra uyanmak zorunda kalmamıştı. Bu biraz rahatlamamı sağlamıştı.
Ağlamayı bıraktığımda kucağımda ki peçete yığınına baktım. Her göz yaşımı silmiş, akmasına izin vermemişti. Yavaşça yanımdan kalktı ve yatağın ucuna serilmiş havluyu bana uzattı. Havluyu elinden aldım ve saçıma sardım. Aras tekrar yanıma oturdu, "Nasılsın?" dedi. Sanki bilmiyormuş gibi her sabah bu soruyu soruyordu. Cevap veremeyeceğimi bile bile her sabah soruyordu.
Geçirdiğim bıçak saldırısı yüzünden şoka girmiştim ve konuşamıyordum. Her gece yirmiyi aşkın rüya görüp uyanıyordum. Aslında daha çok kâbus...
Kayra ben düzelene kadar benimle kalacağını söyledi. Her gün bağırarak uyanırken yanıma geliyor beni sakinleştiriyordu. Bazen uyanamıyordu ama o zaman da babam geliyordu. Kayra, o gün kafeden beni yalnız çıkardığı için kendini suçluyordu.
Saldırıyı kimin yaptığını ve neden yaptığını bilmiyorduk. İki hafta geçmişti ama en ufak bir ipucu bile bulamamışlardı. Aras, her sabah uğruyor bana bakıp, tekrar okula gidiyordu. Bir kere Dağhan'la birlikte bile gelmişti. Dağhan yanıma oturdu ve saçımı okşarken kulağıma, "Özür dilerim" diye fısıldadı. "Seni üzdüysem özür dilerim."
Bir an ağlayacak sanmıştım ama sonra tekrar eski umursamazlığına döndü ve odadan çıktı. Huylu huyundan vazgeçmezdi.
Kayra Aras'la iyi anlaşmıştı. Beni, daha doğrusu bizi bulan Aras'tı. Aras olmasaydı çoktan ölmüştüm.
Saldırıda öldürülüp önüme atılan adamın kafenin sahibi olduğunu öğrendim. Kayra da ense köküne darbe almış. Aslında Aras gelmeseydi Kayra zaten uyanacaktı. Ama ben öldükten sonra.
Saldırganın amacının sadece beni korkutmak olduğu düşünülüyordu. Amacına ulaşmıştı da. Korkudan konuşamıyordum. Ya hiç düzelmezsem?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S A F İ R
Misteri / ThrillerAsya Barlas, her ne kadar "Güçlü değilim," dese de başından geçen o kadar olaya rağmen hâlâ yaşamaya devam eden 17 yaşında bir genç kızdı. Hassas kalpli bir annesi ve mükemmelliyetçi babası dengesini bozsa da onun Kayra'sı vardı. Ve onunda annesi gi...