Düzenlendi √
Mutluluk göreceli bir kavramdır.
Bana hayatı anında yaşamam gerektiğini her zaman söyleyen, geçmişi geride bırakıp ileriyi düşünmeden sadece yaşadığımız anı en iyi nasıl yaşayabileceğimi düşünmemi söyleyen adamla, Kayra Küçükkaya'yla şu an mutluydum.
Kayra, Küçükkaya Koleji'nin sahibi sayılırdı. Okul müdürü, Selçuk Küçükkaya'nın yiğeniydi. Tabii onun liseyle işi bitmişti. Annesi Amerika'da yaşadığı için bizden farklı gelenekleri vardı. Liseden sonra bir yıl sevdiği bir işle uğraşıp, para kazanabilir, isterse sadece tatil yapabilirdi.
Annesi Türk kökenliydi ve neredeyse Türkiye'de yaşayan herkesten daha iyi bir Türkçesi vardı. Ama bütün ailesi Amerika'ydı. Türkiye'de sadece oğlu ve kocası vardı. Kayra'nın anlattığına göre yalnızlık içini kemiriyormuş ve depresyona giriyormuş. Kayra'nın babası; Mehmet Amca karısını -Maria Hanım'ı- çok sevdiği için bu hâllerine dayanamamış ve onu Amerika'ya göndermiş, yoğun işleri nedeniyle kendi gidememişti.
Benim annem ve babam gibi onun annesi ile babası boşanmıştı. Hem de Kayra'nın SBS'ye hazırlandığı sıralarda. Kayra'yla, bütün sınıfların karma yapıldığı, harıl harıl test çözülen dershane kampında tanışmıştık. Testleri çözmeyi reddedip gizlice resim çizdiğim sıralarda beni izliyordu ve her defasında çizimlerimi övüyordu. Bana farklı bir yaklaşımı vardı sanki. Diğer erkekler gibi asılmaktan çok beni korumayı ve mutlu etmeyi seviyordu. Onun gibi birini bir daha asla bulamayacaktım.
Yine o sıkıcı kampa gittiğimde aklımda olan bir resim çizecektim. Kalemimi almak için çantama uzandığımda Kayra'nın gözünden yaş geldiğini görmüştüm. Benden iki yaş büyüktü ve güçlü bir görüntüsü vardı. Ağlaması beni çok şaşırtmış ve içimde bir şeyleri parçalamıştı. Hiçbir şey sormadan sadece sarılmıştım. Kendimi yerine koyup, böyle kötü olduğum bir durumda konuşmak istemeyeceğimi düşünüp, sadece sarılmıştım.
O gün çizdiğim sonbahar ağacını ona hediye etmiştim. Hâlâ sakladığına adım gibi emindim.
Kayra, lise bitince Amerika'ya, annesinin yanına gideceğini ve bir yıl orada kalacağını söylediğinde ne kadar da çok ağlamıştım. Beni de davet etmişti ama babamın çocuk sevgisi ağır basmıştı ve izin vermemişti. Sonra pişman oldu tabi. Bir insan her gün mü ağlar? Bir iki hafta da zor toparlanmıştım.
Ama şimdi tam karşımda oturuyor el yapımı gözlemeleri midesine indiriyordu. Ben sadece Türk kahvesi içmek istediğimi söyleyince 'sen de bir gariplik var ama hadi neyse' bakışlarıyla azarlama kısmını sonraya geçiştirdi.
Geldiğimiz bu küçük yer el yapımı Türk yemeklerinin yapıldığı bir yerdi. Duvarlarda el emeği göz nuru diyebileceğiniz türden işleme kilimler asılıydı. Küçük masalar ağacın gövdesini andırıyordu. Her masa iki kişilikti ve sadece biz vardık.
Benim onu özlememle onun Türk yemeklerini özlemesi eşdeğerdi sanırım.
Kayra bir yıl boyunca yaptıklarını heyecanla anlatırken sonunda onunda gerçek anlamda eğlendiğini fark ettim. Yarışlara katıldığını, bir çok madalya aldığını, motosikletten düşüp kolunu çatlattığını bile söyledi. Çatlak kol demişken, acaba Dağhan hiç aşık olmuş muydu? Erdem'in söylediğine göre kız meselesiydi ve Erdem'e karşı gelebilecek kadar seviyor muydu bu kızı? Erdem Açelya ile birlikteydi yani bu eskiye dayalı bir olay olmalıydı. Belki de okul değiştirmesinin sebebi de Erdem'i doğduğuna pişman etmekti. Tabii Erdem her şekilde Dağhan'ı döverdi.
Birdenbire çarpan ellerle kendime geldim, kafamı salladım ve düşüncelerimi dağıttım. Kayra'nın oldukça sinirli bakışlarıyla denk gelince ürkmüştüm. O anda fark ettim ki Kayra'nın yüz hatları tamamen oturmuştu, kızdığını çattığı kaşlardan anlardım. Ama artık sadece bakışının sertliğinden ve çenesinin gerginliğinden kızdığını anlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S A F İ R
Mysterie / ThrillerAsya Barlas, her ne kadar "Güçlü değilim," dese de başından geçen o kadar olaya rağmen hâlâ yaşamaya devam eden 17 yaşında bir genç kızdı. Hassas kalpli bir annesi ve mükemmelliyetçi babası dengesini bozsa da onun Kayra'sı vardı. Ve onunda annesi gi...