bölümü yazmaya başlayalı 4 gün oldu, 4 günde sadece 500 kelime yazabildim. çıldıracağım.
**Seo Changbin ve Shin Ryujin mi? Dünya üzerinde bir araya gelebilecek en son kişiler oluşları saniyelik olarak komik geldiği için kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Gözlerim Hyunjin'in gözleriyle buluştuğunda, neye güldüğümü sorgularcasına bana bakıyordu. Gülüşümü küçük bir eforla zap ettim ve kollarımı masaya dayayarak Hyunjin'e baktım.
"Tanrım.. Ryujin ve Changbin'in çıkıyor olabileceğine ben bile inanmam. Biraz zekiyse Blurry Face hiç inanmaz."
Kurduğum cümle boyunca Hyunjin'in yüzündeki soğuk ifade ciddiyetini korudu ama cümlem bittikten bir iki saniye sonra gözlerim dolgun dudaklarına kaydığında kıvrıldığını gördüm. Derin bir nefes aldı ve tıpkı ben gibi bana yaklaştı.
"İstediğim de bu Felix. Kimsenin beklemediği ve inanmayacağı bir şeyi inanabilecekleri bir ağızdan duymaları."
Sanırım, bazen Hyunjin'i görmezden geliyordum. Yaptığı çoğu şey aptalca geliyordu, gelip bana Blurry Face'in kim olduğunu bulmamı söylemesi gibi ama içten içe ne kadar zeki olabildiğini de çok iyi biliyordum. Ufak detayları, büyük kazançlara çevirebilecek birisiydi. Başımı kaldırıp gözlerine bakamadım. Belki göreceğim şeylerden korktum veya görmek istediğim şey gözlerindeki herhangi gibi bir duygu parçası değildi. Başımı önüme eydim ve yavaşça onaylar gibi salladım. Bunun altından nasıl kurtulacaktım bakalım.
Changbin, Seungmin'den hoşlansa bile sırf Hyunjin'in planlarını gerçeğe dökmek için bunu ötleyebilecek birisiydi. Ne de olsa ilişkilerinde gerçeklik payı yoktu ama Seungmin için aynısını söyleyemezdim. Gelip benim başıma konacak ve dırdırını çekmek zorunda kalacaktım.
Blurry Face'in elinde Changbin'in, Seungmin'den hoşlandığına dair bir kanıt yoktu. Öyleyse daha fazla geçmeden bu iki aşk kuşunu bir araya getirmem gerekiyordu.
"Mantıklı." dedim ve bardağımdaki kalan yarım sıvıyı da tek dikişte boğazımdan aşağıya yolladım. Yuttuktan sonra ağzımda verdiği tadın hoşnutluğuyla, başımı kaldırıp Hyunjin'e baktım.
"Başka bir şey var mı?" sorum üzerine Hyunjin başını iki yana salladı. "Ama gitmeni istemiyorum." kaşlarım merakla havalandı. Elimi ne ara ayaklanmak için koltuğun iki yanına dayadım bilmiyorum ama dedikleriyle kendiliğinden çözüldüler. Omuzlarını hafifçe silkti ve, "Sadece biraz daha kal."
Bir şey daha mı söylemek istiyordu? Eğer öyle olsa Hyunjin bunu çekinmeden söyleyebilecek cesarete sahip birisiydi, neden direkt söylemiyordu? Alıngan birisi bile değilim oysaki. Belki yanlış anlamamdan korktuğu bir şeydir.
"Hemen aklındaki tilkileri iki yana salma. Sadece kalmanı istiyorum."
Tilkilerimi iki yana salmak mı? Kuzey, Güney, Doğu ve Batı dört eder Hwang Hyunjin.
"Pekâlâ kalıyorum." ellerimi tamamen koltuğun iki köşesinden çektim ve kucağımda birleştirip boş boş yüzüne bakmaya başladım. O da yüzüme bir süre boş boş baktı. Sadece susarak birbirimize baktık ve bu bir şekilde sıkıcı gelmiyordu, aksine gülmeme yarışı yapar gibiydik.
Hyunjin sonunda kendini tutamayıp gülmeye başladığında, ona gülmenin hiç bu kadar yakıştığını fark etmemiştim. Hayır, Hyunjin'e gülmenin ne kadar yakıştığını hiç fark etmemiştim.
Kısılan gözleriyle beraber gözünün altındaki ben kısa bir süreliğine kayboldu ve iki yana kıvrılmış dudakları daha cazibeli bir şekil almıştı.
Yanaklarımda hissettiğim hafif kıvrılmayla güldüğümü yeni fark eder olmuştum. Cidden gülünecek saçma gereksiz bir şeydi. Ortamı germeye başlayan sessizlik ardından ağzını açan ilk ben oldum.
"Kalmamı istiyorsun ama hiçbir şey söylemiyorsun, sıkıcı böyle."
Parmağını masaya birkaç kez ritimle vurduktan sonra gözlerini ellerinden çekip bana baktı. "Seni tanımak istiyorum."
"Neden?" diye düşünmeden soruyu attım ortaya. Belki de cevabından hoşnut olmayacaktım hatta masayı terk edip gitmek isteyecektim ama tüm duygularımın önüne geçen bir 'sebep' vardı ve ben onun nedenini merak etmeden duramıyordum.
Omuzlarını rahatlıkla silkti ve elini çenesine dayadı. "Sana özel bir nedeni yok. Sadece merak ediyorum. Evet, belki hiç hoş bir başlangıçla başlamadık ama bu böyle devam etmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Eğer seninle anlaşamazsam, bu iş yürümez."
"Oh pekâlâ, çek bakalım beni sorguya." diyerek elimi iki yana kaldırdım ve hafif bir kıkırtı bıraktım meydana. O da bu tavrıma güldü. Ve inanır mısınız bilmem, biz Hwang Hyunjin ile iki saat insan gibi konuştuk. Filmler, şarkılar, kitaplar.. aklınıza gelebilecek çoğu şeyin konusunu masada devirdik ve arkadaş açısından sandığım kadar kötü olmadığını fark ettim.
"Saat kaç oldu?" diye kendi kendine sorgularken, telefonunun ekranını açtı ve saate baktı. Saniyeler içerisinde yüzünde gerçekleşen gerginlikle bana döndü ve, "Gitmem gerekiyor, iki gündür antreman yapmadım ve bugünkü de kaçmış.."
Başımı iki yana salladım. "Ben de seninle sabaha kadar burada oturup konuşacak kadar istekli değilim zaten."
Dediğimle beraber dudaklarını büzdü ve ayağa kalkarak çantasını omzuna attı. "Burada kalmak zorunda değiliz haklısın, hadi gel parka gidiyoruz."
Ben daha ne dediğini kavrayamayıp, "Ne?" diye bir mırıldanış bırakmışken, o kasaya gidip ödemeyi yapmış ve çıkışa doğru yürümeye başlamıştı. Ne yapacaktım? Hoşçakal bile demeden gidiyordu. Yüzüstü mü bırakılmıştım? Sinirle ofladım ve çantamı omzuma takıp, kasanın önüne geldim. "Az önceki beyefendi ödemede bulundu." diyen kasiyerin güler suratla söylediği şeye hiçte güzel bir tepki vermeyerek, hızlı adımlarla kafeden çıktım.
"Aptalsın Hwang Hyunjin." diye mırıldanarak, yirmi metre ötemde gevşek gevşek yürüyen Hyunjin'e doğru koşmaya başladım.
Hyunjin adım seslerini duymuş olacak ki, yüzündeki yamuk gülüşle bana döndü ve gördüğü görüntüden memnun olmuşçasına sırıtması büyüdü. Bende bunun aksine ciddi bir ifadeyle, derin bir nefes aldım ve "Seni bir gün geberteceğim Hwang Hyunjin." dedim.
Dediğime kahkaha attı. Resmen kâle alınmıyordum. Yüzüne bir yumruk daha atmam için yalvarıyordu bana bildiğin. "Göreceğiz.." diyerek sokağın başından döndü ama beni ayar eden gülüşünü yüzünden silmedi.
"Göreceğiz.." diyerek ben de peşinden adımlamaya başladım.
**
yeter.. sonunda.. yazdım.. şu.. bölümü.. içime.. sinmiyor.. beğenmezseniz.. kaldırırım.. şimdi.. zırlamaya.. gidiyorum.. hoşçakalın.150120 / nixie
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blurry face
Fanfiction"Konuşmalarımızı ses kaydına aldığını anlamayacak kadar salak olduğumu mu sandın?" benim ismim bulanık surat ve ne düşündüğünü önemsiyorum. "Yumrukların tarafından öldürülmektense, dudakların tarafından ölmeyi tercih ederim." [ hyunlix, minsung, cha...