Ben çocukken babam bana bir hikâye anlatmıştı.
Bu hikâyenin ileri zamanlarda benim ders çıkaracağım bir hikâye olduğunu vurgulayıp dururdu.
Beni kucağına alırdı. Ufak kollarımı etrafına sarmalar ve başımı göğsüne yaslardım. Bir elini bacağımın üzerine yerleştirerek hafif bir ritim tuttururdu üzerimde. "Bu hikâye.." diye başlardı her zaman. Önce ana konusundan bahsederdi. O gün ise, "..kaçanların hikâyesi." demişti.
Bana Tom'dan bahsetmişti. Çocukluğundan beri dış görünüşü ile dalga geçilen Tom'u. Sırf farklı görünüyor diye dışlanılan Tom'u. Ne kadar kötü ve yalnız hissettiğinden bahsederdi Tom'un. Geceleri nasıl yalnızca ağladığından, yüzündeki çillerinden bahsederdi.
Fakat bunun hiçbir zaman en önemli şey olmadığından da bahsederdi.
Derdi ki; "Benim Felix'im. İnsanların dış görünüşleri ellerinde olan şeyler değildir. Bu şekilde doğmayı kendileri seçemezler ama bir şeyi seçebilirler.."
Sonra işaret parmağını ufak göğsünün üzerinden kalbime hiza alarak bastırmıştı. "Kalplerinin şeklini."
Ben o gün anlamamıştım babamın neler demeye çalıştığını. Uzunca süre düşünmüştüm bunun ne olabileceğini ama en çokta bunun neden kaçanların hikâyesi olduğunu düşünmüştüm. Bir gün dayanamamış ve sormuştum babama. "Neden kaçanların hikâyesi?" diye.
Bu soruyu duyduğuna memnun olmuşcasına bir gülüş yerleşmişti yüzüne. Pencererinin önünden çekilip bana doğru gelmiş ve kucağına aldığı gibi yeniden pencereye yönelmişti. "Çünkü," demişti başını benden çevirip gök yüzüne çevirirken. "Kalmak için bir sebep arayanlar, gitmek için çoktan her şeyini hazırlayan insanlardır oğlum."
Ben bunu çocuk aklımla o zaman da anlayamamıştım. Fakat babam susmamıştı.
"Ama bazı insanların kalmak için yüzlerce sebebi olsa bile, gitmek zorundadırlar."
Kendinden bahsettiğini bilmiyordum baba.
Neden bu kadar geç anlamamı sağlayacak şekilde anlatmıştın ki bana sanki? Tom'un sen olduğunu bilmiyordum. Kaçanın sen olduğunu bilmiyordum. Ama dediğine göre sen kaçmıyordun ki, sadece gitmek zorundaydın. O zaman neden böyle demiştin? Sanırım sen bizden kaçmak zorundaydın baba. Ölümün şimdi yaşamından daha yakın bana.
Her ne kadar burada olmasan bile bana çok şey öğrettin bana. Tom'a âşık olan, onu olduğu gibi kabul eden kadından bahsettin. O kişiyi annem sanmıştım. Değilmiş. Annem hiçbir zaman o kadın olamamış, çünkü sen yapmamışsın. Halbuki öyleymiş, Tom'u koşulsuzca seven kadın o dahi olsa, hiçbir zaman anlattığın kadın o değilmiş. Yine beni kandırmışsın baba. Olmayan bir aileyi aklımda canlandırmak zorunda bırakmışsın beni.
Sen kalbini hangi şekile sokmuşsun bu yüzden çözemiyorum. Senden bana geriye kalan şeyler sadece çillerim ve hikâyelerin oldu. Bu yüzden kalbini kime bıraktıysan onda kalsın, umrumda değil.
Peki ben kalbimi kime bırakacaktım? Kalbimi kabul edecek kadar beni seven birisi var mıydı? Benim kalbimi bırakmak istediğim birisi vardı, gözlerimin için baka baka benden nefret ettiğini haykıran birisi. O da haklıydı, ben bile kalbimin nasıl bir şekilde olduğunu bilmezken, o nasıl benim kalbime uygun bir kalıp yapabilsin ki?
"Yeter."
Duyduğum kalın tondaki ses başımı kaldırabilmeme sebep olmuştu. Ne zamandır böyle duruyordum bilmiyorum ama alnım yasladığım sert zeminden dolayı ezilmiş gibi hissettiriyordu. Elimle orayı ovuştururken, gözlerimi kısrak karşımdaki kişiye ne istediğini sorgularcasına baktım. "Hayatında ilk defa içiyorsun Felix. Cidden feci halde olmalısın. Anlatmanı bekliyorum ama yaptığın tek sik başını şuraya dayayıp kendi kendine bir boklar mırıldanmak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blurry face
Fiksi Penggemar"Konuşmalarımızı ses kaydına aldığını anlamayacak kadar salak olduğumu mu sandın?" benim ismim bulanık surat ve ne düşündüğünü önemsiyorum. "Yumrukların tarafından öldürülmektense, dudakların tarafından ölmeyi tercih ederim." [ hyunlix, minsung, cha...