"Bana daha fazla iyilik yapma Jisung. Bu kadarını bünyem kaldıramıyor." söylediğim cümlelerin ardından, Jisung'un yüzündeki şaşkınlığı okumak hiç de zor değildi.
"Ne demek istiyorsun Felix? Benimle açık konuş." dedi ve kapıyı tamamen açık duracak şekilde ittirdi. Gözlerimi kapadım ve Tanrı'dan sabır diledim.
"Oldukça açıktı Jisung. Bana iyi davranma artık, bedelini ödeyememek berbat bir his." der demez, "İstemiyorum." demişti. Sesinin tahmin ettiğinden daha fazla sinirli çıkmasıyla gözlerimi açtım. "Gerçekten istediğimi düşündün mü Felix? Bunları sende bana karşılığında iyi davran diye yapmıyorum."
Jisung, lütfen daha fazla böyle konuşmaya devam etme. Yemin ederim Minho'dan hoşlandığını bilseydim hiçbirini ortaya çıkartmazdım. Fakat gönlüme suçumun olduğunu söylesem bile inanmıyor. Lütfen, daha fazla konuşarak sadece beni daha kötü duruma düşürme.
"Biliyorum tabii ki de, sen bunları istemeyecek kadar iyi bir kalbe sahipsin ve sorun da bu Jisung." ellerimi dizlerime yerleştirdim ve yavaşça okşamaya başladım. "Her zaman yanımda sen olamayabilirsin."
"Nedenmiş o? Dört senedir kıçını kim topluyordu da şimdiden sonra toplamasın?" dedi ve sesli bir şekilde gülümsedi. Bir iki adım geriye attı ve kalçasını lavaboya dayadı.
"İnsanlar orada ellerini yıkıyor." dedim ve işaret parmağımla arkasını işaret ettim. Sanki arkada ne olduğunu bilmezmiş gibi dönüp masumca baktı ve bana baktı. "Ne zamandan beri insanları önemsiyorsunuz Felix Bey?"
Alaycıl şekilde söylediklerine gözlerimi devirdim. "Bende orada ellerimi yıkıyorum." derken istemsizce kıkırdamış ve ellerimi hareket ettirmeyi durdurmuştum. Böyleydi işte, insana ilaç gibi iyi geliyordu. Ama yan etkileri ızdıraptan başka bir şey değildi.
"Ah öyleydi değil mi..." dedi ve elini kemerine attı. "O zaman işesem senin için sorun olur mu? Yapmak oldukça hoşuma gidiyor da."
Hızlıca yüzümü buruşturdum ve her an indirme ihtimaline karşı elimle onun olduğu yeri kapatmaya çalıştım. Tepkime kocaman bir kahkaha attıktan sonra, kendini dikleştirdi ve bana doğru ilerlemeye başladı. "Hadi, gel." diyerek elini bana uzattığında, yemin ederim ağlamamak için çok zor durdum.
Göz yaşlarımı bastırmak namına dudaklarımı içe doğru bastırdım ve elinden tutarak ayağa kalktım. "Teşekkür ederim Jisung. Sen olmasan ne yaparım bilmiyorum." Jisung'un gözlerinin içine bakabildiğim kadar umut dolu şekilde baktım. Minik bir tebessüm ile beni kendine çekti ve omzuma bir iki kere vurdu.
Kapı sesi duymamla kaşlarımı çattım ve kabinden çıktım. Maskemi geri takma zamanıydı.
Başımı sağa çevirdiğimde, Yang Jeongin'in baygın gözlerle içeriye girdiğini gördüm. "Sevişmek için iğrenç bir yer." demesiyle, Jisung birden bana döndü ve arkamda durduğu için kabinden hızla fırlayarak Jeongin'e yaklaştı. "N-ne sevişmesi ne diyorsun sen?"
Jeongin derin bir iç çekti ve eline bir iki kez bastıktan sonra sabun doldurdu. "Umrumda değil."
Jisung tekrardan bana döndü ve, "Neden bu kadar rahatsın?" dedi. Kollarımı bağlaç yaptım. "Seninle sevişmiş olmayı, senin benimle sevişmiş olman kadar dert etmiyorum." diyerek omuz silktim. Jisung bana gözlerini kısarak baktı.
"Eğw."
Duyduğum sesle gözlerimi Jisung'dan çekip Jeongin'e baktım. Ellerini yıkamayı bitirmiş ve bize bakmadan çıkıp gitmişti.
"Hadi gidelim." dedi Jisung.
"Seni seviyorum Jisung, iyi ki varsın."
Sözlerimi oldukça yumuşak bir tonda söylemeye çalıştım ve Jisung'a dönüp elimi omzuna koydum. "Teşekkür ederim her şey için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blurry face
Fanfiction"Konuşmalarımızı ses kaydına aldığını anlamayacak kadar salak olduğumu mu sandın?" benim ismim bulanık surat ve ne düşündüğünü önemsiyorum. "Yumrukların tarafından öldürülmektense, dudakların tarafından ölmeyi tercih ederim." [ hyunlix, minsung, cha...