Bulanık Surat, Hwang Hyunjin'in bulmamı istediği kişi. Saklandığı yerden çıkartmam ve avucunun içine bırakmamı istediği kişi. O kişi kendim olduğum zaman, işlerin risk oranı yüzde yüz artsa bile, iplerin kontrolünü eline tamamen alma ihtimalim de oldukça yükseliyordu.
Eğer dediğini kabul edersem, karşılığında bana ne teklif edecekti? Para mı veya bir sene sonra üniversiteye gittiğimizde burs mu? Hayır, hiçbirine ihtiyacım yoktu.
Sinirle birden kahkaha atmaya başladığımda, üzerime doğrulttuğu vücudunu yavaşça geriye çekti ve çatılan kaşları yumuşamaya başladı. Ben ise, artık onu zor görecek kadar fazla gülmeye dalmıştım.
"Üzgünüm, kim bilir benim hakkımda neler biliyordur. Kimse kendini riske atmak istemez değil mi?" diyerek, gülmenin ardından gelen rahatlamayla, içli bir şekilde 'oh' dedim.
"Aptal mısın sen? Sence Bulanık Surat'ın bunu bilmesini sağlar mıyım?" dedi ve kollarını bağlaç yaptı. Verdiği tepkiyle, yüzüme bir gülüş yerleştirdim. Kim aptal karar veremiyorum Hyunjin. Bu sözlerin sahibi sen mi yoksa kedimi eve götüremeyen ben mi? "Tabii, eğer sensen bilemem." dedi ellerini iki yanına kaldırıp, sanki söz konusu bile olamazmış gibi gülümserken.
"Gitmem gerek." dedim ve şapkanın içindeki kediyi havaya kaldırdım. "Bana gitmek istediğini söylüyor."
Söylediklerime baygın bir gözle baktı. "Babalık bağın hızlı kuvvetlenmiş anlaşılan." söylediklerine sahte bir şekilde gülümsedim. "Görüşürüz." dedi ve omuzlarını silkerek, yamuk bir şekilde doksan derece dönerek okula doğru yürümeye başladı.
Elbette görüşeceğiz.
Gözlerimi ardında daha fazla oyalamadan, minik kedimi yeni evine götürmek için adımlamaya başladım. Ona bir isim bulmam gerekiyordu. Soğuk günde bulmuştum onu, sıcak bir şey koymalıydım ismini. Fırının önünden geçerken burnumu dolduran çikolata kokusuyla, gözlerimi bir süreliğine kapattım. Seviyordum bu kokuyu, sıcaktı.
"Brownie. Senin ismin Brwonie." dedim ve şapkamın içini açıp, kehribar gözleri olan minik yavruya baktım. Güzel bir gülümseme sunduktan sonra yoluma devam ettim.
**
Okula adım atmama rağmen, her yerde dünki olaylar hakkında konuşmalar duyuyordum. Herkes bahçedeydi ve bütün okul toplanmış bir arada bu konuyu tartışıyordu. Okula girdim ve dönüp bir etrafıma bakındım. Bu kaosu yaratmış olmak hoşuma gidiyordu.
"Felix!" diye ellerindeki dergilerle koşarak yanıma geldi Seungmin. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. "Dün neler olduğunu zaten biliyorsun ama sana anlatmam gereken çok çok önemli bir şey var, şikayet istemiyorum hemen benimle geliyorsun. Ha gelmem dersen bileğinden tutarak-" diye heyecanlı heyecanlı konuşmaya kendini daldırmışken, ayaklarımı yüz seksen derece döndürdükten sonra bedenimi de beraberinde çevirdim ve okuldan çıktım. "Pekâlâ o da olur."
Peşimden hızla koşa koşa geldi ve ben kaldırımın kenarında durduğumda, o da yanımda durdu. "Olanlara inanamayacaksın!" dedi ve dergilerden birisini elime tutuşturdu. Bu saatten sonra inanamayacağım bir şey olduğuna inanamazdım en fazla.
"Dün, Seo Changbin sponsorluk aldı." dedi ve benim açmama gerek kalmadan, sayfaları çevirmeye başladı. Açtığı sayfada, Changbin ve yanında resmi görünümlü iki erkek duruyordu. "Ama ama ama, asıl olay bu mu sandın?" dedi ve tekrardan sayfaları çevirmeye başladı.
Bu saatten sonra hiçbir şey beni şaşırtmaz demiştim ya, geri alıyorum.
"Lee Minho'nun ailesi, Hwang'lara dava açacakmış! İnanabiliyor musun? İşler bu kadar büyük bir raddeye gelmiş." dedi ve kendini geri çekip etrafına bakındı. Saçmalıkla yüzümü buruşturdum. "Peki ama neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blurry face
Fanfiction"Konuşmalarımızı ses kaydına aldığını anlamayacak kadar salak olduğumu mu sandın?" benim ismim bulanık surat ve ne düşündüğünü önemsiyorum. "Yumrukların tarafından öldürülmektense, dudakların tarafından ölmeyi tercih ederim." [ hyunlix, minsung, cha...