⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 23/1

29.8K 1.4K 66
                                    

-23/1-

❝Lâl❞

Uçakta bir an olsun elimi bırakmadı. Arabaya bindiğimizde içimde tuhaf bir his vardı. Korku mu, heyecan mı bilmiyordum. Abimin yanına gidiyordum. Küçük yaşta benden koparılan, gençliğinin baharında yok olan abimin mezarına. Kim bilir yaşasaydı şimdi ne güzel bir hayatı olurdu. Zeki ve başarılı bir iş insanı olarak hayatına devam edişini hayal ettim. Güzel bir kadına âşık olurdu. Belki evlenirdi, çocukları olurdu. O zamanlar bile pamuk gibi bir kalbi vardı, yaşasaydı ne güzel seven biri olurdu. Kendi gibi çocuklarına da güzel sevmeyi öğretirdi. Ama... Olmayacaktı bunların hiçbiri. Hepsi bir hayal olarak kalacaktı ne yazık ki. Şimdi ona gidiyordum. Son yolculuğuna uğurlanışında bir yabancı gibi uzaktan izleyecektim onu.

Sessizliğim üzerine elimi tuttu. Bana baktı ve hiçbir şey demedi. Sadece gözlerimizle anlaşıyorduk. Hani bazı insanları çok kısa süredir tanıdığınız hâlde sanki yıllardır her zerresini tanıyormuşsunuz gibi kendinize yakın hissedersiniz ya, biz bu kadar kısa sürede Valent'le böyle bir bağ kurmuştuk. Konuşmadan bakışlarımız anlaşıyordu. Kalbim onun kalbine akıyor, onun sıcaklığını hissediyordu. Elimi tutan elini tuttum ve okşadım, "Ben iyiyim." dedim başımı sallayarak.

Saçlarımı öpüp başımı göğsüne yasladı. "Her şey geçti. Ben hep yanındayım."

"Biliyorum."

"Biraz dinlenmek ister misin? Önce otele gidelim istersen."

"Hayır, bir an önce onu görmek istiyorum." Durup düşündüm. "Onu morgda son kez görebilir miyim? Kimsenin haberi olmadan... Bunu sağlayabilir misin?"

Bakışları tedirgin yüzüme kaydı. "Elbette buji yapabilirim. Ama... Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum Lâl. Aradan yıllar geçmiş, onu o şekilde görmek sana iyi gelmeyecek. Bırak, zihninde geçmişteki hâliyle kalsın."

Haklıydı. Şimdi gidip görseydim ne değişecekti ki? Ne olacaktı? Zaten benim yüzümden olmuştu her şey. Benim yüzümden ölmüştü. Bir de ondan kalanları görmek... Ne kadar iyi bir fikir olabilirdi ki? Kâbuslarıma girecekti. Pişmanlığım ve kendime olan öfkem katmerlenecekti. Onaylarcasına başımı salladım.

Mezarlığın önünde durduk. Herkes yavaş yavaş toplanıyordu. Onların göremeyeceği uzaklıkta, bizim görebileceğimiz yakınlıktaydık. Elimi tutan adamın elini büyük bir gerginlikle sıkıyordum. Etrafa bakındım. Çok fazla insan gelmişti; ailenin önde gelenleri, muhabirler ve kameramanlar, ablam annemin elini tutmuş, babamsa arkası bize dönük duruyordu. Onu duruşundan tanıyordum. Yüzünü görmeden o olduğunu anlayacak kadar tanımıştım duruşunu, vücut dilini. Dik dururdu. En büyük üzüntüsü bile belini bükememişti. Görev gereği orada duruyor gibiydi. Görev gereği. Ah, onun pek mühim görevleri. Canı hatta çocuklarının canı pahasına sadık kaldığı görevleri.

Onun gömülüşünü seyrettim. Abimin. Daha doğrusu ondan geri kalanların. Annem her zamanki gibi durgun ve aklı selim gibi görünse de içinde kopan fırtınaları bir ben bilirdim. İçten içe delirişini gözlerindeki derinliğe daldığımda hissedebiliyordum. Üzgünüm anne, bunu sen istedin. Böyle olması biraz da senin suçun. Belki sen tutmadın cinayet aletini ama biraz da sen öldürdün bizi. Sen oğlunun katilini seçtin. Sen kızının tecavüzcüsünü seçtin. Sen şeytanın tarafını seçtin. Çok üzgünüm anne, hepsi senin suçun. Şimdi orada ağlama. Çünkü bunu hak etmiyorsun.

Gözüm ister istemez korku ve öfkeyle o pisliği aradı. Ama yoktu. Muhtemelen hasta yatağından kalkıp gelemeyecek durumdaydı. Sağlam olsaydı hiç utanmadan buraya gelirdi ama buna emindim. Sanki en büyük dostunu kaybetmiş gibi bir kürek toprak da o atardı öldürdüğü abimin üstüne. Büyük üzüntü şovları yapar, Oscar'lık performanslar sergilerdi kesin. Tiyatro oynamayı pek sever kendisi. Herkese karşı inanılmaz nazik ve mükemmel görünürken gerçek yüzünü bir ben bilirdim. Her kadının sahip olmak istediği erkek modelini öyle iyi oynardı ki tüm yakın arkadaşlarımın ağzının suyu akardı. O kadar iyi bir oyuncuydu ki herkes beni suçladı. Sadece beni. Daha ne istiyordum acaba? Mükemmel bir adam bana âşık olmuş, benimle evlenmek istiyordu. Ben şımarık mıydım? Vural'ın sevgisini hiç mi hiç hak etmeyen kaprisli ve şımarık bir zengin kızıydım. Olmayan şeyleri dert ederdim kendime. En yakın arkadaşlarımın bile gözleriyle ve de sözleriyle ima ettikleri buydu hep. Kimse bilmiyordu. Azize'nin odasında olanları kimse bilmiyordu. Ben yarı baygın can çekişirken içime, en derinlerime saplanan acıların sebebi olduğunu bilmiyordu. İşini bitirip gittiğinde benim o odadan nasıl sürünerek çıkıp ölüme yakın bir acıyla kendi odama yetiştiğimi bilmiyordu. Kaynar sularla tenimi kanata kanata ondan kalanlardan kendimi nasıl temizlediğimi bilmiyorlardı. Onun sert elleriyle hoyratça bıraktığı izleri tenimden kazımaya çalıştığımı da. Zaten herkes istediği şeylere inanmaya daha bir meyillidir. Bu hep böyle olacaktı, biliyordum. Bu yüzden kimsenin beni anlamasını istemiyor, beklemiyordum. Mümkünse beni yanlış anlasınlar hatta ekleyebildikleri kadar yanlış bilgi eklesinler hakkımda. Ben şımarık ve doyumsuz bir sürtük olayım umurumda değildi artık. Ben sadece mutlu olmak istiyordum. Her şeye ve herkese rağmen. Gerisi teferruattı.

Halikarnas'ta Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - I ღKİTAP OLDU!ღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin