ÜNAL KARA!

270 27 3
                                    

Adamın tehditine karşı şiddetle irkildim. Konuşurken yüzünün santim, santim öfke ile çarpılması blöf yapmadığını gösteriyordu. Adamda karanlık bir tip vardı, kesinlikle romanların kötü adamı olacak türdendi. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bir yandan gururum, aptal! Adamın seninle böyle konuşmasına izin verme derken, diğer korkak yanım, azıcık bir beynin varsa susarsın diyordu. Ama ne yapabilirdim ki? Bunca yıl sorunsuz, basit ve sıkıcı bir hayat yaşamıştım. Evden okula, okuldan eve mekik dokuyordum. Hayatımda hiçbir terslik yoktu. Ama bu yabancı karşıma geçmiş, hayatımın yalanlar üzerine kurulu olduğunu söylüyordu. Saçmalıyordu, korkudan bir yerlerime kaçmış sesimi bulup, boğazımı hafif bir şekilde temizledikten sonra konuşmaya başladım. 

"Asıl siz, benimle böyle konuşamazsınız, birden karşıma çıkmış kandırıldığımı söylüyorsunuz. Çok saçma, ailem beni neden kandırsın ki?"

Adamın sinirli suratı konuşmam ile azda olsa yumuşadı. 

"Pekala, madem bana inanmıyorsun, öyleyse kendi gözlerinle gör."

"Neyi kendi gözlerimle göreyim?"

"Gerçekleri."

Adamın bilmece gibi konuşması artık sinirlerimi bozmuştu.

"Şifreli konuşmayı bırakında, o iddia ettiğiniz gerçekleri bir an önce açıklayın."

"Sana herşeyi açıklayacaktım ama kararımdan vazgeçtim. O kadar saf ve iyi niyetlisin ki, söyleyeceklerime, babanın, oğlumun, ailenin sana olan ihanetine inanmazsın, bu yüzden kendi gözlerinle şahit olmanı istiyorum. Hem bu daha acı verici olur."

Kalbim korku ve endişe ile çarpıyordu, ya bu adam doğruyu söylüyorsa? İki seferdir oğlum, oğlum diyordu, kimdi oğlu?

Tek kaşımı havaya kaldırarak sordum.

"Oğlunuz?"

"Oğlum, benim veliahtım, soyumu devam ettirecek kişi."

Adamın yüzündeki özlem duygusunu görünce şaşırdım. Adamın simasının, nereden tanıdık geldiği hakkında beynim teoriler üretiyordu. Ancak inanmak istemiyordum. Meraklı bakışlarımı gördüğünde konuşmasına kaldığı yerden devam etti. 

"Bulut, Bulut Kara."

Söylediği isimle ağzım, balık gibi açıldı.  Boğazıma oturan yumru canımı acıtıyordu. İnanmak istemiyordum fakat aralarındaki, korkunç benzerlik, beni inanmaya itiyordu. Ama nasıl olurdu? Bulut'un bir ailesi yoktu ki, yada ben öyle biliyordum. Ne yani, neden kandırılmıştım ki?

Adam donmuş suratımı görünce alayla sırıttı.

"Ah hadi ama Asmin!  Sen daha bu ufak bilgide böyle şaşırıyorsan, gerçekleri öğrendiğinde Allah bilir ne yaparsın? "

"Bulut'un bir ailesi yoktu ki."

"Hayır, Bulut'un aslan gibi bir babası var."

Gururla göğsüne bir, iki defa vurduktan sonra devam etti. 

"Aslında biliyor musun? Bir ara o şerefsiz babanı tebrik etmeliyim. Oğlumu korkusuz bir aslan gibi yetiştirmiş."

"Siz kim oluyorsunuz da, babama şerefsiz diyorsunuz?"

Evet, adamın tehditini umursamayıp bağırmıştım. Ne olursa olsun, babamla böyle konuşamazdı. 

Adam bağırmamı pek umursamamış olacak ki, takmadan konuşmaya devam etti.

"Oğlumun çirkin kızı, eğer, oğlum için hastalık derecesin de değerli olmasaydın, şuracıkta umursamaz, kafana sıkardım. Ancak sana zarar verirsem, oğlum iyice benden nefret eder ve inan bunu istemeyiz."

Adamın sözlerine karşılık histerik bir kahkaha attım.

"Oğlum için değerli mi? Şaka mı yapıyorsunuz? Oğlunuz benden nefret ediyor."

"Merak etme canım, bu da bir yalan, oğlum sana, ailenden bile çok değer veriyor. Senden saklamak zorunda olduğu sırlar olmasa, bir gün bile durmaz, sana nikahı basar."

Neşeli bir kahkaha attıktan sonra devam etti.

"Bir nevi gelinimsin yani."

Adamın saçma sapan konuşmasına aldırmadım, malın tekiydi. Ben, Bulut'un gözlerine baktığımda, bana olan nefretini görüyordum. 

"Küçük hanım, sana açıklama yapmak için hayatımda hiç konuşmadığım kadar, uzun konuştum. Eğer gerçekleri öğrenmek istiyorsan, bu gece babanı takip et. Gece size, daha doğrusu sana bir bahane bulup evden gidecektir."

Adamın sözlerinin kesinliği ile mideme yumruk yemiş gibi oldum. Ya doğruyu söylüyorsa?

Adam, ben tepki veremeden, yanağımı makas alırmış gibi yaparak, güçlü bir şekilde sıktı. Acıtmıştı pislik, elimi yanağıma götürerek, hızlı, hızlı ovaladım. Çok acıyordu. Yüzüne ciddi ve sert ifadesini yerleştirerek yakasını silkeledi ve adamlarına başıyla işaret vererek, arabasına bindi. Gitmeden arabanın, camını açarak, kafasını bana doğru uzattı.

"Bu arada söylemeyi unuttum. Adım, Ünal Kara."

Kafasını içeri alıp, arabanın camını kapattıktan sonra hızla gaza basarak gitti. Ben ise sokağın ortasında, put misali dikilmiş, aklımdaki sorularla boğuşuyordum. Deyim yerindeyse mal gibi kalmıştım. Orada öylece dikilmenin, bir işe yaramadığını anlayınca, eve gitmek için geri döndüm. Okula gitmeyecektim, zaten geç kalmıştım. Omzumdaki, varlığını unuttuğum çanta, ağırlık yapmaya başlayınca oflayarak boynumdan geçirdim, böyle daha iyiydi.

Aklımdaki soruların hızına yetişemiyordum. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Bildiğin adam, Bulut'un babası çıkmıştı. Kahretsin! Bulut, neden bana bu konu da yalan söylemişti? Peki, ya babamın, sakladığı sır ne olabilirdi? Öylesine endişeliydim ki, içten içe adamın söylediklerinin yalan olmasını diliyordum. Binanın önüne geldiğimde derin bir nefes alarak, zile bastım. Bir de şimdi, bir adet endişeli anne ile uğraşacaktım. Okuldan neden döndüğüm hakkında yalan sayılmayan bir bahane bulduğum sırada, annemin otomatiğe basmasıyla, kapıyı iterek binaya girdim. 

MERHABA OKUYUCULAR YB GELDİ BU BÖLÜM BİR ADET OLAYLARA GEÇİŞ BÖLÜMÜYDÜ ASIL OLAYLAR BUNDAN SONRA BAŞLAYACAK VOTE VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUUM OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER :D

KARA ARSLAN (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin