Sonu Nereye Çıkar Bilinmez...
Oturduğu kocaman dallara sahip geniş çınar ağacının gölgeliğine rağmen güneş genç prensin yüzünü aydınlatıyordu. Neredeyse bir haftadır kimse onu görmesin diye gizli ve sessiz adımlarla yürüyüp bahçeye çıkıyordu. Sarayı koruyan askerler hariç kimse bahçeye çıkmıyordu. Jimin'in bilmediği bir sebepten dolayı herkes meşguldü. Sözde Prens bundan şikayetçi değildi, aksine bu onun işine geliyordu. Bu sayede yalnız bir şekilde bu koca ağacın altına saklanıp yaşadığı saçma şeyi sorgulayabiliyordu.
Kahvaltı için indiği masada yaşanan kargaşa olayından beri gerekmedikçe odasından çıkmamıştı. Kraliçe birçok kere onunla konuşmak için muhafızlar aracılığı ile izin istemişti fakat Jimin bir kez olsun ona bu fırsatı tanımamıştı. Kral ise Kraliçenin aksine oğlunun düşünüp taşınması, bu yaşananlara alışması için ona zaman tanımıştı ve abisi Yoongi ile Namjoon dahil herkesi onun üstüne gitmemesi için katı bir şekilde uyarmıştı. Odasında kaçarak yaşamaktan sıkılan Jimin, kargaşa günü Jiwon'un onu sakinleşmesi için getirdiği bu ağacın altına tek başına gelmeye başlamıştı günler sonra ilk defa. Burayı seviyordu. Rahatsız edilmiyordu, görmek istemediği şeylerle karşılaşmıyordu ve saçma sapan 'o bizi hatırlamıyor' tarzı cümlerle kafasını hiç kimse şişiremiyordu. Buradayken tek yaptığı şey kendine vakit ayırmaktı. Kimi zaman kitap okuyor kimi zaman Jiwon'un onun için hazırladığı farklı tatlara sahip çeşit çeşit çaylar eşliğinde düşüncelere dalıyordu. Jiwon yine her gün, sabah onu uyandırmak için elinde süslü saray kıyafetleri ile Jimin'in kapısına gelip gününü huzurlu bir şekilde geçirmesi için ona eşlik ediyordu. Jimin ona gerçekten minnettardı. İlk defa şahitlik ettiği arkadaşlık kavramı Jiwon sayesinde onu memnun ediyordu.
Tıpkı günlerdir olduğu gibi yine düşüncelere dalan prens yanına oturan genç şovalyeyi farkedememişti. Jeongguk bu fırsatı kullanıp bir süre yanında minicik kalan eski sevgilisini - bir an önce tekrardan öyle olmasını umuyordu- uzun süredir kendisine uğramayan huzurla izledi. Onun gerçekten burada birkaç adım ilerisinde oturduğuna inanmaya çalışıyordu. Hala kendisini farketmeyen Prensin tatlılığı ile ağzından bir kıkırtı kaçmıştı ve bu minik çocuğun ona dönmesine ve ağzının şaşkınlıkla açılmasına yetmişti.
"Burada ne işin var? Beni nasıl buldun?"
Kaşlarını çatmış ve dolgun dudaklarını büzerek huysuzca sorusunu yöneltirken şovalye onun sinirli halini ciddiye almamıştı bile. Yine de onu kısa sürede cevapladı.
"Tahmin etmesi zor olmadı diyelim."
Prens bu cevapla tatmin olmamıştı. Jiwon buranın yalnızca kendisine özel olduğunu kimsenin onu rahatsız etmeyeceğini söylemişti. Jimin yine de bunu dillendirmedi. Onun yerine kibarca yanından gitmesini istedi.
"Güzel, peki beni yalnız bırakabilir misin? Kimse ile görüşmek, konuşmak hatta aynı ortamda bulunmak bile istemiyorum."
Kibar mı demiştim? Unutun gitsin. Yüzüne bakmadan isteklerini şovalyeye ilettikten sonra ağacın geniş gövdesinde şovalyeden olabildiğince uzağa kaydı. Bu durumda şovalye Prensin omzunun bir kısmını görebiliyordu sadece. Bıkkınlıkla iç çekti ve yerinde doğruldu. Üstündeki tozları silkeleyip Prense doğru yürüdü. Birkaç adım önünde durup saygı ile eğildi.
"Hava oldukça serin ve akşam olmak üzere. Artık içeri geçmelisiniz Prens'im. Aksi takdirde hastalanacaksınız."
Gencin kibarlığı Jimin'in hoşuna gitmişti. Yine de buradaki hiç kimseye yumuşak davranmayacağına dair bir söz vermişti kendine. En azından şimdilik. Bir anlığına yumuşayan tavrından kurtulup sert haline geri döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En el Libro ~{Jikook}~
Fanfiction"Siz benim Gardenya'msınız şovalye." Şovalye ilk defa duyduğu şey karşısında şaşırmıştı. Çekici yüzüne tezat tatlı bir şaşkınlıkla sordu miniğine. "Gardenya'da ne demek Minik Prens?" Hafif bir tebessüm bıraktı güzeller güzeli prens, duyduğu ve al...