Kuşlar Uçuyor, İnsanlar Nefes Alıyor, Araçlar Yolculuklarına Devam Ediyor.. Bense Bunca Hareketliliğin İçinde Öylece Durup İzliyorum. Benim Hayatım Sen Gittiğinden Beri Tek Bir Adım Bile İlerleyemiyor.
"Bu çok tehlikeli Kook. Hadi geri dönelim, lütfen.""Hadi ama Minik. Bu kadar korkak olma. Sen bir Prenssin. Alt tarafı duvardan atlayacağız."
Prens göz devirdi şovalyenin cümlesine ve iğneleyici bir tonda konuştu sessizce. Kimsenin onları duymasını istemezdi, yakalanırlarsa Kral tarafından büyük bir azar işitirlerdi.
"Tabi, alt tarafı bir duvarı atlayıp, şehrin neredeyse bütün kötü olaylarının yaşandığı, girilmesi yasak olan bir ormana gireceğiz. Neden korkuyorum ki zaten? Hata bende."
Şovalye de bu iğneleyici laflara göz devirdi. Yanında o varken Prens'in korkmasına anlam veremiyordu.
"Sarayın en güçlü askeri ile gideceksen korkman saçma. Seni kendimden bile önce korayacağımı biliyorsun."
Prens yenilmişlikle omuzlarını indirip başını karanlık gökyüzüne çıkardı. Derin bir nefes alıp şovalyeye baktı.
"Peki, hadi, eğil."
Şovalye yere çöküp Prensin sırtına çıkmasını bekledi. Prens ayakları üstünde şovalyenin sırtına çıkıp duvarın ucundaki kalın demirlere tutundu. Kendini yukarı çekip dengesini sağladı ve Jeongguk'a baktı. Jeon'un gözleri ile atlaması için verdiği işareti alıp başını tamam dercesine salladı. Sıkıca demirlere tutunup diğer tarafa geçti ve aşağıya atladı. Jeongguk da peşinden atlayıp hızlı ve temkinli adımlarla biraz ilerisinde duran Prense ilerledi.
"Aferin Minik Prens. İyi iş çıkardın."
"Bana Minik demeyi kes artık."
Jeongguk tam anlamıyla gıcık bir şekilde sırıtırken, Prens bakışlarını önlerindeki karanlık yola çevirdi. Saray şehirden yarım saat uzaklıktaydı ve ön kısım hariç tamamen ağaçlarla kaplı bir alandaydı. Gecenin bir yarısıyken ve etrafta kimse yokken doğup büyüdüğü yer Prensin gözüne oldukça korkutucu gelmişti. Yavaşça yutkunup bakışlarını şovalyeye çevirdi. Şovalye hala aynı sırıtışla ona bakıyordu. Heyecan duygusu şovalyeye büyük bir haz veriyordu, Prensin aksine..
"Neden beni aldınki yanına? Eminim diğerleri seninle gelmek için can atardı."
Şovalye omuz silkti.
"Diğerleri senin kadar eğlenceli değil. Ve minik."
Şovalyenin sözünün üstüne bir de kıkırdaması Prensin kızgın bakışlarının ona dönmesine sebep oldu. Şovalye sahte bir öksürükle bakışlarını düzeltti. Bu minik adamın minik yumrukları oldukça sertti. Onlardan biri ile tanışmak isteyeceği son şey bile değildi.
"Yanımda benim gibi korkusuz biri olsaydı işin bir eğlencesi kalmazdı. Bana öyle bakma! Korktuğunu kendi ağzınla söyledin. Üstelik ben yanımda seni istiyorum. Olamaz mı?"
Prens utangaç bakışlarını kaçırdı. Şovalye son günlerde Jimin'e karşı filörtöz tavırlar sergiliyordu ve Jimin yanakları kızarınca ortamdan uzaklaşıyordu. Ne üzücü ki şu an kaçacak yeri yoktu bu yüzden adımlarını atıp önündeki düz yol üzerinde ilerlemeye başladı.
İkili birkaç dakikanın sonunda korkutucu ormana gelmişlerdi. Jimin hala buraya neden geldiklerini anlamıyordu. Bu çok tehlikeliydi ve Kral duyarsa onlar için hiç iyi olmazdı. Ceza alabilirlerdi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En el Libro ~{Jikook}~
Fanfiction"Siz benim Gardenya'msınız şovalye." Şovalye ilk defa duyduğu şey karşısında şaşırmıştı. Çekici yüzüne tezat tatlı bir şaşkınlıkla sordu miniğine. "Gardenya'da ne demek Minik Prens?" Hafif bir tebessüm bıraktı güzeller güzeli prens, duyduğu ve al...