Bugün Gitmen Sorun Değil.
Gerçi, Sen Geri Döndükten Sonra Gitmen Bile Sorun Değil.Güneş doğuyor, günler en normal hali ile geçiyor ve güneş tekrar batıyor. Bu döngü hiç değişmiyor. Her yeni bir güne başladığımızda, bugün dünden daha güzel olacak, diye düşünürüz. Aslında kendimizi kandırmaktan başka bir şey değil bu söz. Hepimiz dünden kalan kırıklarımızla gireriz yeni güne. Belki de geceden kalan, hepimizin saklamaya çalıştığı kurumuş gözyaşlarıyla. Ya da uykusuzluktan moraran gözaltlarımızla..
Güneş Prensin yüzüne de vurmuştu bu sabah. Akşam vücuduna eklenen kalp kırıklığının sebebini düşünmekten yatağa girdikten birkaç saat sonra uyuyabilmişti ancak. Bugünki planı belliydi. Kraliçenin onun için hazırladığı listeye uyacaktı. Önce odasında güzel bir kahvaltı edecek -bunun sebebi Kralın Yoongi, Hoseok ve Tae'yi de yanına alarak bir sefere çıkması, Kraliçenin oğlunun yaklaşan doğum günü için gereken işlemleri yapmasıydı. Bu sebeple kimse yemek masasında toplanamamıştı-, kahvaltıdan sonra güzel bir duş alacak, Jiwon'un ona verdiği birkaç ismin yazılı olduğu ev sahiplerini -bu evlerin sahipleri, yaşlı veya maddi durumu iyi olmayan insanların isismleri ile doluydu- ziyaret edecek ve bir ihtiyaçları var mı diye kontrole çıkacaktı. Yorucu geçeceğini düşünmüyordu Jimin. İnsanlara yardımcı olmak onun için asla yorucu olmamıştı.
Kapısının tıklatılmasıyla başını oraya çevirdi. Şayet gelen kişi Jiwon olsaydı kapıyı çalmadan direk odaya dalar, ince sesiyle Prensin uykusunu mahvetmek için çığlık çığlığa odanın içinde dolaşırdı. Prens her ihtimale karşı seslendi.
"Kimsiniz?"
Sandığının aksine Jiwon'un sesi duyuldu kapının ardından.
"Prens Jimin. Şovalye Jeongguk sizinle görüşmek istiyor. İzniniz olursa onu odanıza alacağım."
Jimin duyduğu isimle telaş yaptı. Gözlerini yatağının karşısında duran dolabın aynasında gezdirdi. Aynada gördüğü kişi o olamazdı değil mi? Dağılmış saçlar, şişmiş gözler, yeni uyandığı için olduğundan daha dolgun görünen dudaklar ve uyurken kırıştırdığı gece mavisi saten pijaması. Hızla yataktan kalkıp seslendi.
"Ah, Jiwon-ssi. Bana biraz izin verin. Sizi birazdan alacağım."
Cevap beklemeden kendini tuvalete atmıştı. Elini yüzünü yıkayıp saçlarına yapabildiği kadar düzen verdi. Hızlıca dolabının karşısına geçip sabah saatlerine uygun bir gömlek ve pantolon çıkardı. Üstüne geçirdiği bol ve oldukça büyük gömlek onu her ne kadar rahatsız etsede kapıdakileri daha fazla bekletmemek için Jiwon'a seslendi.
"Gelebilirsiniz Jiwon."
Kapı açıldı ve önden Jiwon peşinden şovalye odaya girdi. Jiwon Prensin karşısında saygı ile eğilip dağınık yatağı toplamaya başladı. Yalnızlarken samimi olabilirlerdi ama yanlarında biri varken işler böyle gitmiyordu. En azından Jiwon Prens ile olan samimiyeti yüzünden göze batmaktan hoşlanmazdı.
Jimin önce Jiwon'a baktı. Onun yanlarında biri varken böyle olması komedi filmi izlemek gibiydi Jimin için. Şovalyenin yanında oldukları aklına gelince kaçırmak üzere olduğu kahkahayı dudaklarını ısırarak tuttu ve şovalyeye döndü. Jeongguk'un gözleri Jimin'in üstünde geziyordu. Mutlu ama şaşkın bir gülümseme vardı yüzünde.
Jimin anlam veremesede dün hatırladıkları geldi aklına. Hızla arkasına dönüp aynaya baktı. Üstüne geçirdiği kendisine oldukça büyük gelen gömlek şovalyenin ona verdiği gömlekti. Anında yanaklarına hücüm eden kızarıklıklar ile şovalyeye döndü. Sahte bir öksürükle şovalyenin dikkatini gömlekten çekti. Şovalyenin kendi gözlerine çıkan bakışları her ne kadar alaylı olsada Jimin bunu aldırmadı. Ne de olsa Jeongguk Jimin'in hiçbir şey hatırlamadığını düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En el Libro ~{Jikook}~
Fanfiction"Siz benim Gardenya'msınız şovalye." Şovalye ilk defa duyduğu şey karşısında şaşırmıştı. Çekici yüzüne tezat tatlı bir şaşkınlıkla sordu miniğine. "Gardenya'da ne demek Minik Prens?" Hafif bir tebessüm bıraktı güzeller güzeli prens, duyduğu ve al...