Seul/Gangnam
8 Kasım 2020
Tozlu raflar, iğrenç rutubet kokusu, bunak bir patron... Tek istediğim şu iğrenç kütüphaneden kurtulmaktı. Paraya ihtiyacım olmasa buraya adımımı bile atmazdım fakat çalışmaya mecburdum. Eh, yaşlı patronumdan başka kimse de benim gibi birine -sorumsuz, tecrübesiz ve üşengeç- iş vermek istemediği için buradan başka bir seçeneğim de yoktu.Uzun çalışma saatimdem sonra kendime verdiğim onbeş dakikalık mola ödülünün ardından az önce çıkan ergen sürüsünün - sevgilileriyle rahatça fingirdeşmek için en iyi seçenek burasıydı- dağıttığı sandalye ve kitapları toplamak için ayaklandım. O kitapları okumuyorlardı, tek amaçları kimseye yakalanmadan işi pişirmekti.
"Neden burada çalışmak zorundayım? Tanrım, beni başka şartlar altında yaratmaz mıydın?"
"Mesela bir prens?"
İşittiğim yabancı ses ile yerimde sıçrayıp ellerimi kalbimin üzerinde birleştirdim. Muhtemelen sesin sahibi olan yakışıklı genç korktuğumu farkedince önüme geçip özürlerini sıralamıştı.
"Dostum, sorun yok. Ben sadece kulak misafiri olmuştum. Özür dilerim. Amacım seni ürkütmek değildi."
"Ürkütmek?"
Tek kaşımı kaldırıp alayla sordum karşımdakine.
"Ah, haklısın düzeltiyorum. Amacım seni 'korkutmak' değildi."
Korkutmak kelimesini parmaklarıyla tırnak içine alan yakışıklı, cümlesinin ardından müthiş bir melodi ile kıkırdamıştı. O bir insan olamazdı.
"Çok yakışıklı olduğumu biliyorum. "
Anlmasız cümlesi karşısında kaşlarımı çatıp sordum.
"Ne?"
"Gülüşüm karşısında genelde herkes öyle düşünürde. Eminim sen de öyle düşünmüşsündür."
"Evet, yani hayır. Dur bir dakika. Beni işimden alıkoyuyorsunuz Bayım. Rica etsem bir ihtiyacınız yoksa eğer işime devam edebilir miyim?"
Bu kadar güzel gülmeseydi ve yine bu kadar yakışıklı olmasaydı suratını dağıtırdım. Benimle konuşurken samimi sıfatlar kullanması onu gözümde itici kılarken derin bir nefes çektim içime sakinleşmek için.
"Aslında bir kitap arıyordum. Onu bulmama yardım eder misin Jimin?"
Başımı sallayıp kitabı aramak için bir adım atmıştım ki ismimi söylemesi dikkatimi çekti. Yaka kartımız ya da ismimizi bilmelerini sağlayacak herhangi bir aletimiz yoktu kütüphanede. İsmimi biliyor olması beni fazlasıyla şüphelendirmişti.
"Afedersiniz ama tanışıyor muyuz? Samimi kalıplar, ismimle hitap etme, kişisel alanıma işgal.. Üstelik ismimi nerden öğrendiğiniz de fazlasıyla şüpheli. Beni bu şekilde rahatsız etmeye devam ederseniz sizi buradan göndermek zorunda kalacağım."
Başını eğip sırıtmıştı. Onu görmediğimi falan mı sanıyordu?
"Komik olan ne?"
"Bak Jimin. Sakin ol, adını girişteki amcadan öğrendim. Bana senin yardım edebileceğini söyledi ve bunu yaparken isminle hitap etti. Resmi sözcüklerden hoşlanmıyorum. Üstelik tahminimce yaşıtız. Neden buna gerek duyayım ki? Ortada bir sorun kalmadıysa şu kitabı bulmama yardım eder misin artık? Acelem var."
Tek kelimeyle gıcıktı. İlk gördüğümde onun hakkında düşündüğüm her şey uçup gitmişti şimdi aklımdan. Elimden geldiğince kısa tutmaya çalışıp ona yardımcı oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En el Libro ~{Jikook}~
Fanfiction"Siz benim Gardenya'msınız şovalye." Şovalye ilk defa duyduğu şey karşısında şaşırmıştı. Çekici yüzüne tezat tatlı bir şaşkınlıkla sordu miniğine. "Gardenya'da ne demek Minik Prens?" Hafif bir tebessüm bıraktı güzeller güzeli prens, duyduğu ve al...