Kollarını açtı dayanamayıp. Küçük kızda dayanacak gibi değildi zaten. Sarıldılar. Jungkook tuttu gözlerini ama küçük prensesi tutmamıştı.
Çocuk sonuçta. Duygularını kontrol etmek zorunda değil. Jungkook'un gömleği ıslanmaya başlamıştı. Müdahale edip "ağlama" demedi.
'Ağlayan bir insana ağlama demek neyi değiştirir ki?'
Jungkook küçük kızdan istemeyek ayrıldı. Masasındaki kalp şeklinde olan pembe postitlerden bir tane alıp üzerine numarasını yazdı.
"Bu numaram. Bunu ailene ver ve beni özleyince ara.Ziyaretimede gel arada."
"Şüpheniz olmasın.Evinizin önünde kamp bile kurarım."
Jungkook elini ağzına götürerek gülmeye başladı.
"Ah! Lütfen dişlerinizin ve gülüşünüzün güzelliğini kapatmayın."
Jungkook daha da gülerek elini çekti.
"Sen bu sözleri nereden öğreniyorsun böyle?"
"Babamda anneme söylüyor."
"Evet bunlar güzel sözler tabii ama kimseye söyleme bunları, yanlış anlaşılabilirsin."
"Öyle mi? Neyseki sadece size söylemiştim."
Süresi dolduktan sonra odadan ayrılan Misa kağıdı annesine verip doktorunu istediği zaman aramak istediğini söyledi. Onu onaylayan annesi ile beraber hastaneden ayrıldı.
20 dakikalık molası vardı. Dışarı çıkmak yerine camından dışarıyı seyretti. Son günlerde soğuyan havalarla beraber güneş kendini daha çok gösteriyordu.
Tekrar masasına yönelen Jungkook bilgisayarını gözden geçirdi. 20 hastası vardı. Farklılık olarak en sonuncu olarak Park Jimin eklenmişti.
Jungkook odasından kahve almak için çıktı. Kantine doğru ilerlerken koridorda Jimin'i gördü.
Gelmesi için henüz erkendi. Jungkook durumu merak edip yanına gitti.
"Merhaba Bay Park. Bugün benim sonuncu hastamsınız. Erken gelmişsiniz galiba."
"Doğru zamanda geldim. Başka bir doktora daha randevum vardı."
"Ah öyle mi? Kusura bakmayın. Erken geldiğinizi düşünmüştüm. Bu arada geçmiş olsun."
Geçmiş olsun lafından sonra Jimin gülümsemeye başladı. Hemde güzel büyük bir gülümseme. Öyle ki Jungkook gülümsemesi dinene kadar dudaklarını izledi.
Jimin gözlerinde hüzünle beraber Jungkook'a el sallayıp gitti.
Buda neyin nesi diye düşünen Jungkook hüznüne bir cevap bulamadı. Kahvesini almak için kantine gitti.
Süresi gittikçe azalan Jungkook kahvesini aldıktan sonra hızlıca odasına gitti.
______
Her şeker dağıtıldı , gülümsemeleri parlak olan çocuklara. Mutlulukları ve ağızdan çıkan güzel sözcükler odanın duvarında yankılandıkça yeni anılar oluştu, karıştılar duvardaki diğer anılara...
Jungkook yorulmuştu bugün ama diğer günlere göre daha azdı. Dolabında kalan 3 lolipopu vardı. İkisini Bay Park'a vermeyi düşündü.
Düşüncelerine göre Bay Park'da çocuklar gibiydi. Daha önce pembe kazak giyen ve dolu gözlerle gülümseyip el sallayan bir gence rastlamamıştı. Bulunması mümkün olmasa gerek.
Bulunur tabii. Bulunur ama zor bulunur. O daha önce böyle birini görmemişti zaten. Tecrübeside yoktu. Onun gibi bir hastası olmamıştı daha önce.
'Onun gibi bir yenilgiside olmayacaktı.'
Kararan gökyüzüyle beraber Jungkook pencerelerini son kez açıp odasını havalandırdı. En çok şehrin akşam kokusunu beğenirdi.
Odasını düzenledikten sonra Jimin'i bekledi...
Sanırsa birkaç dakika gecikmişti. Beklerken dalan Jungkook kapının vurulmasıyla ani bir değişim yaşadı.
"E-evet. Girin lütfen!"
"Merhaba. Geciktiğim için üzgünüm."
"Sorun değil. Oturun lütfen."
Jimin koltukların birine oturup elindeki çiçeğe bakmaya başladı.
"İlk gün size Lavinia'yı çok sevdiğimi söyledim. Hatırlıyorsunuzdur. Size kendiminkilerden bir tane getirmek istedim."
"Zahmet etmişsiniz. Teşekkür ederim."
Minik saksısıyla aldığı, güle benzeyen pembe çiçeği cam kenarına bıraktı.
"Orada üşümez değil mi? Daha uygun bir yer yok."
"Dayanıklıdır merak etmeyin. Sorun olmaz."
"Evet. O zaman bu günümüze kazağınızın güzelliğini konuşarak başlayalım. Pembe sanırım bir size yakışıyor."
Jimin utanıp başını eğdi.
"Teşekkür ederim. Pembe önemli bir renk benim için."
"Neden önemli?"
"Size verdiğim çiçek, Lavinia'da pembe."
"Lavinia ile olan hikayeniz çok özel değilse anlatır mısınız?"
"Her şey çok özel onunla ilgili. Anlatmakta sakınca yok ancak nasıl tanıştığımızı anlatamam."
"Peki olsun. Dinliyorum sizi."
"Onunla tanışdıktan sonra aramızdaki bağ kuvvetlendi. Ortak bir yönümüz var aslında ama bununda hepsini söyleyemem.Daha önce tanımadığım için pişmanım. Keşke daha önceden tanısaydım.Şimdi son günler... Gitmeden olabildiğince büyütmek ve her yapraklarını aklıma kazımak istiyorum.
'O ölüm çiçeği. Ölemeyecek kadar umutlu bir renge sahip.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavinia 'Jikook
Fanfiction|Tamamlandı| Yaslanmış duvara baştan aşağı siyah. Elleri yüzünde,başı biraz eğik. Yanına gidip şemsiyeyi üzerine tuttum. Islak saçlarından ellerine damlayan sular akıp giderken elini tuttum. "Neyiniz var böyle?" Zorla gülümseyip "gidelim" dedi. "Ner...