3🌿

553 176 78
                                    

"Evet söyle bakalım. Kahvaltı yaptın mı?"

"Tabii ki de yaptım. Senin mükemmel lolipoplarından yiyebilmek için de fazlaca yedim."

Jungkook yüzüne sıcak bir tebessümü eklerken dolabına yöneldi. Her aroması vardı. Eline böğürtlenli ve çilekli iki lolipop aldı.

"Al bakalım. En sevdiklerinden."

"Çok teşekkür ederim. Ve evet her zamanki gibi sen söylemeden ben söyleyeyim. İkisini aynı anda yemek yok. Çilekli olanı akşam yemeğinden sonra."

"Aferin sana."

Jungkook tekrar ayağı kalktı ve dosyalarını koyduğu dolaba yöneldi. İçlerinden Shin Misa'yı buldu ve tekrar masasına oturdu.

"Evet Misa, son zamanlarda nasıl hissediyorsun?"

"Arkadaşlarım artık eşyalarımı zorla alıp bana kaba davranmıyorlar. Annem ve babamda öncesi gibi kavga etmiyor."

"Bazen kabusta görüyordun. Annen uykundan ağlayarak uyandığını söylemişti."

"Artık kabus görmüyorum. Ağlayarakta uyanmıyorum. Ben büyüdüm. Çok kocamanım."

Cümlelerine kıkırdayan Jungkook 5 yaşındaki Misa'nın durumunun iyiye gittiğini görüyordu. İlklerde yüzüne bile bakmayan çocuk şimdi hastaneye ondan önce geliyordu.

Misa içine dönük bir çocuk. Doğal olarakta kolay iletişime geçemiyordu. Kendini ifade etmede zorlanıyordu. Anne ve babasının ettiği kavgalarda okuldaki arkadaşlarının ona kötü davranmasıyla daha da içine kapanıp kendi kendine konuşma, arada bir kendi saçlarını kesme, sürekli uyuma isteği ve gece bitmek bilmeyen kabus, ağlayışlar geçirmişti.

Ailesi onu bu hastaneye getirince Jungkook'la tanışmış ve zaman geçtikçe de doktorunu sevmişti.

"Peki Misa. Sana verdiğim ilaçları içiyor musun?"

"Aslında mor ve pembe şurubumun tadı çok güzel. Diğerlerini zorla içiyorum."

"Tamamen iyileştikten sonra hiçbirini içmen gerekmeyecek bu yüzden şimdi zamanında ve düzenli içmelisin ki daha çabuk kurtulasın."

"Siz öyle diyorsanız yaparım. Bu arada bugün daha bir sevimlisiniz."

"Ah, teşekkürler küçük hanım. Sizde öyle."

"Bugün kaç hastanız var?"

"Parmaklarınla sayamayacağın kadar çok. Güne seninle başladım."

"Evet biliyorum bunu. Sanırım kalan zamanımız çok az. Her şeyi konuştuk çünkü."

"Evet yaklaşık 3 dakika kaldı."

"Hmm. Bu 3 dakika içerisinde bir şey sormak istiyorum. Tam olarak ne zaman iyileşeceğim."

"Durumun şuanlık gayet iyi. İlaçların bittikten sonra yenisini vereceğimi de zannetmiyorum. Yani 3 hafta sonra tamamen iyi olabilirsin."

"Bunu duymak güzelmiş."

Açılan kapı ardından Misa annesine baktı ve koşarak yanına gitti.

"İyi günler Bay Jeon."

"İyi günler Bayan Shin."

Onlar gittikten sonra bilgisayarıma bir göz geçirdim. Bugün 20'den az hastam vardı. Yani saat 18.00 gibi çıkacaktım.

2 Hafta sonra

20.33

İyileşen hasta sayım artarken yenileride ekleniyordu birer birer.
Benimse düşündüğüm tek şey Jimin Bey'in neden hala gelmediğiydi.

Daha öncedende böyle hastalarım olmuştu. Hepsini arayıp sorunları kontrol altına alınana kadar gelmeleri için ikna etmiştim.

Jimin Bey içinde durum söz konusuydu. Dosyasını bulup bilgilerine göz atınca telefon numarasını bulup çevirdim.

"Merhaba. Park Jimin ile görüşecektim."

Bir süre sadece nefes alma sesleri geldi.
Devamına hıçkırıklar eklenirken ince bir ses duydum.

"Çiçeğim...
O ölüyor."

"Bay Park siz misiniz?"

"Çiçeğimin yanında olmalıyım lütfen bölmeyin beni."

Gittikçe hızlanan nefesleri bir şeylerin yolunda gitmediğine dair Jungkook'u uyarıyordu. Jungkook daha erken aramadığı için kendini suçlarken saati umursamayıp üzerini giyindi.

"Bana nerede olduğunu söyle Jimin."

"Hastanenin yanında bir park var, oradayım."

"Tamam bir yere gitme sakın geliyorum."

"Gelmek için çok geç ama yinede şemsiye getirin olur mu?"

Telefonu kapatıp elime şemsiye aldım.
Hızlı adımlarla binadan çıkarken bu saatte parkta ne yaptığını düşündüm.

Parktayım ama o yok. Etrafa bakarken parktan ayrıldım. Biraz ileride bir sokağın girişinden yine ağlama sesleri geliyodu.

Yağmur yağmaya başlamıştı hafiften. Hissetmiş yağacağını.

Alnıma yapışan saçlarımı ellerimle geriye atarken seslerin geldiği yere gittim.

Yaslanmış duvara baştan aşağı siyah. Elleri yüzünde, başı biraz eğik.

Yanına gidip şemsiyeyi üzerine tuttum.

Islak saçlarından ellerine damlayan sular akıp giderken elini tuttum.

"Neyiniz var böyle?"

Zorla gülümseyip "Gidelim." dedi.

"Nereye gidelim?"

Sanki buluşmuşuz ama pilan proje yok. Sokağın ortasında durmuş öylece birbirimize bakıyoruz.

Ve kısa kolları belime kenetlendi.

"Geciktin doktor. Kurtaramadın."

Lavinia 'JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin