Jungkook
Uyandığımda sanırım alışık olmadığım için arkamda bana sarılı olan kollardan korkmuştum. Jimin olduğunu hatırlamak güzel hissettirdi doğrusu.
Ani hareketler yapmadan yavaşça kolları arasından çıkıp odamdaki banyoya girdim. Soğuk sular çarptım yüzüme.
Henüz o uyuyorken bende biraz temiz bir hava alıp aldığım kararı sorgulamalıydım.
Fransız balkonumun camlarını açtım. Bugün hava bulutluydu ama buna rağmen de sıcak ve rüzgar yoktu.
Etrafa bakarken dünü gözden geçirdim. Ani bir karar almış gibiydim. Ona aniden nerede kalacağını sordum, gidecek bir yerinin olmadığını hissetmiş gibi.
Tabii tam tanımıyordum onu ama tanıdığım kadarıyla iyi biriydi de.
Cidden bir an elimde olmadan düşünüverdim.
'Ayrılık vakti kolay olur mu?'
"Tabii ki kolay olacak." dedim kendi kendime. 1 ayda gidişine üzülecek kadar sevemezdim onu. "Belki biraz, biraz özleyebilirim evet. Mutlu olsun yeter."
Balkondan çıkıp mutfağa gittim. Kahve makinesini çalıştırıp ona ve bana kahve hazırladım. Kahvaltı içinde minik 2 kasede meyve salataları yaptım. Fıstık ve fındık kremasıda koydum yanlarına. Birkaç tanede pankek yapıp süsledim.
Neleri sever yada neler yer bilmiyordum ama bu benimle olan 1 ayının ilk günüydü. İyi bir başlangıç.
Yanına gidip uyandırabilirdim artık.Odama girdiğimde hala uyuyordu. Bu sefer yastığıma sarılmasıydı ilk seferinden farklı olan.
Yanına gittim. Yüzüne doğru biraz yaklaşıp fısıldadım.
"Hey Jimin-ah... Uyan artık."
Yüzünü başka bir yöne çevirip elini yastığa sürttü. Bu harekti komik gelmişti. Olduğum yerde biraz kıkırdamaya başladım.
Hafifce omzuna dokunup tekrar ettim.
"Jimin-ah uyansana artık. Gülmek istemiyorum."
Yine bir şey söylemeden uyumaya devam etti.
Onun yattığı yere uzanıp yüzüne baktım yine kıkırdayarak. Ellerimi saçlarına uzatıp biraz sevdim.
Onu sevdiğimi anlamış gibi mırıldanmaya başladı.
'Tanrım her hareketiyle ne kadar da güzel işliyordu içime.'
Sesimi, korkmasın diye asla yükseltmedim. Bunun yerine daha çok yaklaştım yüzüne.
"Jimin daha sonra kedi gibi davranabilirsin bana ama şuan yemek yememiz gerek. Uyan hadi."
Ben burnuna odaklanmışken oda tatlı tatlı gözlerini kırpıştırdı. Göz göze geldiğimizde de yine asansörde olduğu gibi kalbim benden izinsiz ritim değiştirdi.
'Bu ani ritimlere anlam veremiyordum o zamanlar.'
Gülümseyip yatakta doğruldum ve elimi uzattım.
"Madem sonunda uyandın artık yemeğimizi yiyelim."
O da gülümseyip elimi tuttu ve yataktan indik.
O banyoya girerken bende masadaki yerime oturdum.
Çok geçmeden gelince kahvesini verdim ve yemeğe başladık.Hazırladıklarımdan oldukça memnun görünüyordu. Yemeğe devam ederken telefonu çaldı.
Kaşlarını çattı ilkin ama sonra açtı.
"Efendim anne?"
"Sen nerdesin Park? Dün neden eve gelmedin?"
"Babam mı kızdı?"
"Hayır o pek umursamadı."
"Ben artık orada kalmayacağım. Hem daha kolay olur sizin için ayrılamak. Öyle değil mi?"
Son cümlelerini bastırarak söylüyordu. Gerildiği her halinden belliydi.
"Nerde istiyorsan orda kal Jimin. Bugün gelip şu çiçeklerini ve eşyalarını al evden."
"Siz nasıl bir ailesiniz benim aklım almıyor?" dedi. Sesi sonlara doğru fark edilir derecede incelmişti.
Telefonu kapatıp yemeğine devam etti. Ailesinin ne denli kötü olduğunu ve benim yanımda kalması gerektiğinden emin olmuştum bir kez daha.
"Yemeğimizi yedikten sonra bize gidip eşyalarımı alabilir miyiz?"
"Tabii ki gideriz. Merak etme."
Yemeği sessiz bir şekilde yedik. Sabahki halinden hiçbir şey yoktu yüzünden.
Kıyafetlerini giyinmek için odama gitti, bende mutfağı toparlarken Namjoon hyungu aradım.
"Hyung arabanı ödünç alabilir miyim acaba?"
"Olur al tabii. Evin yedek anahtarı kapının yanındaki şemsiyenin içinde. Arabanın anahtarıda salondaki sehpanın üzerinde hatta yanında dosyalarda var."
"Teşekkürler hyung." dedim ve telefonu kapattım.
Mutfağın az kalan işinide halledip üst kata çıktım. Dediği şemsiyeyi açıp anahtarı aldım ve eve girdim. Doğruca salondaki sehpaya doğru ilerleyip anahtarı aldım.
<Dosya Numarası 172>
[Park Jimin]
"Jimin'in dosyası..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavinia 'Jikook
Fanfiction|Tamamlandı| Yaslanmış duvara baştan aşağı siyah. Elleri yüzünde,başı biraz eğik. Yanına gidip şemsiyeyi üzerine tuttum. Islak saçlarından ellerine damlayan sular akıp giderken elini tuttum. "Neyiniz var böyle?" Zorla gülümseyip "gidelim" dedi. "Ner...