Jungkook öğlene doğru artık dayanamayarak uykuya daldı. Biraz sonrada Jimin güçlükle gözlerini açtı.
Üzerinde tarif bile edemeyeceği bir yük var gibi hissediyordu ve gözlerini kırpmak bile çok zor gelmişti. Vücudu büyük ölçüde ağrılarla doluydu ve kalbi tökezlemekten çok yorulmuştu.
Bu haliyle artık nefeslerinin sayısını bile tahmin edebilir gibi hissetmişti. Yapabileceği tek şey yanında ona sarılan ve elini sıkıca tutup uyuya kalan Jungkook'u izlemekti. Başka bir şey de istemezdi.
Kafasını güçlükle ona doğru çevirdi. Kenetli ellerine baktı, sevgilisinin kirpiklerini ve dudaklarını izledi uzun uzun. Kalbi sırf bunlar için bir kaç saat daha dayanma gücü buluyor gibiydi.
Sonra bakışlarını saçlarına çıkardı ve eliyle dokunmak istedi. Ama kolunu kaldırması çok zordu onun için, çok acı çekmişti. Gözleriyle sevdi dokunmak istediği her bir kısmı. Dokunamadığı için ölümü yakından hissetti ansızın.
Ona bile hali yoktu ama ağlayıvermişti kendini tutamadan. Dudakları titriyordu ve burnunu çekiyordu sessizce. Ses yapmak istememişti. Çünkü Jungkook'un onu sabaha kadar beklediğini biliyordu.
Başını pencereye doğru çevirdi ve pencerenin önünde güneşlenen Lavinia'larına baktı. Onları ikisi koymuştu camın önüne. Hep gözlerinin önünde dursunlar diye.
Defalarca kez içinden veda etti pembe çiçeklerine. Onlarda ölüm çiçekleriydi ama buna rağmen mükemmel gözüküyordular. Jimin kıskanmıştı biraz.
Bu çiçekleri özenle seçtiğini hatırladı sonra. O gün akciğer kanseri olduğunu ve tedavi içinse geç kaldığını öğrenmişti. Lavinia'ları araştırırken aslında ölüm çiçeğinden ziyade bir anlamlarınında 'hayellerde ki muhteşem sevgili' anlamına geldiğini keşfetmişti.
Yine bunun içinde geciktiğini düşünmüştü o zaman. Ama sonra çiçeklere yeniden bakınca eskiyi düşünmeyi bıraktı ve gülümsedi. Hayalinde muhteşem sevgilisini bulmuştu ve içi huzurluydu.
Bakışlarını yeniden Jungkook'a yöneltti. Hiç kıpırdamadan dakikalarca ve hatta saatlerce uykusu gelene kadar izledi onu.
Düşündü uzunca. Ona evini açtı, izin günlerini kullandı, çiçeklerini geri çevirmedi, onu mutlu etmek için elinden gelenin en iyisini yapmıştı.
Jungkook bunca fedakarlığı yaparken onun ne yaptığını Jungkook'a ne kattığını ve ona ne verebildiğini düşünüp durdu.
Yalnızca hasta kalbini verebilmişti ve bu, o anda Jimin'e o kadar yetersiz gelmişti ki..
Sonunda bir çıkmazdaydı ikisi de. Bir gün gözlerini açmayacaktı ve Jungkook'ta açtığında karşısında ölüp biten küçüğü göremeyecekti.
İçinden, "Vardır Tanrı'nın bir bildiği." diye geçirdi. Umdu ki cennette onunla buluşacak ve beraber meyve ağaçlarının altında gölgelenecektiler.
Tanrı'nın bu acılı yaşamı için bunu ödül olarak vermesini umdu uzun bir süre.
Jungkook'un ona aldığı deftere yazmayı istemişti. Ama gözlerini oynatacak, elleriyle kalemi tutacak gücü bulamıyordu.
Yinede deftere kendi temelini atmıştı. Kendine dair çok fazla şeyi yazmıştı Jungkook'a fark ettirmeden.
Yazdığı son sayfaya, Jungkook'un defterin kalan yarısını aşkı ve özlemiyle doldurmasını istediğini yazdı.
Kendi yazdıklarını Jungkook okuyacaktı. Kalan yarısını, Jungkook'un yazdığı sayfaları okuyamayacaktı ve o an buna çok burkulmuştu düzensiz yüreği.
Yinede o defter onlarındı. Jimin'in Jungkook'dan istediği ilk ve son şeydi.
Yazarken sayfaları defalarca öpmüş ve öptüğü yerleri minikçe belirtmişti. Yapma nedenini de yazmıştı normalinden daha küçük bir şekilde.
Jimin'in Jungkook için bıraktığı yıldızların yeriydi oralar. Dudaklarından dökülen son yıldızlardı. Jungkook o sayfaları her okudukça kendi dudağıyla buluşturacaktı yıldızları.
Dudaklarıda buluşmuş olurdu ve bunu kalplerine uzanan o yolda hissederdi ikisi de.
Jimin'in hali yoktu ağlamaya ama bir sabah bu yatakta ölü olduğunda Jungkook'un halini merak etti.
Belki bir veda dökülürdü dudaklarından. Ardından yaklaşıp yanaklarını okşar ve alnında uzunca öper, onu toprağa götürürdü.
Böyle olmasını umdu.
Zorda olsa Jungkook'un elini tuttu ve sızlayan dudaklarına bastırdı zevkle.
Ellerinin uyumunu düşündü bir süre ve kapattı gözlerini.
Bir sonraki bölüm final Lavinia'larım..🌿
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavinia 'Jikook
Fanfic|Tamamlandı| Yaslanmış duvara baştan aşağı siyah. Elleri yüzünde,başı biraz eğik. Yanına gidip şemsiyeyi üzerine tuttum. Islak saçlarından ellerine damlayan sular akıp giderken elini tuttum. "Neyiniz var böyle?" Zorla gülümseyip "gidelim" dedi. "Ner...