25🌿

145 48 30
                                    

Jiminle daha önceden geldikleri sahil kenarında yürüyorlardı. Gökyüzü batan güneşle turuncu ve koyu pembelere boyalıydı.

Bugün buradaydılar. Çünkü bugün gitmezlerse bir daha hiç gidemeyeceklerini düşündü Jungkook. Kısa mesafelere bile yoruluyordu Jimin. Elinden geldiğince fark ettirmemeye çalışıyordu. Bir daha bu kadar enerjisi olur mu, kestiremiyordu Jungkook.

Günler ilerledikçe daha kötü olduğunun farkındaydı . Ve yorulmaması için elinden geleni yapıyordu.

Bu kez denize girmemiştiler. Yalnızca kıyısına kadar yürüyüp birbirlerini ıslattılar. Sonradan kumun üzerine yatıp yavaştan gözükmeye başlayan yıldızları ve gökyüzünde seyrekçe duran bulutları seyrettiler.

Pek sessizdi ortam. Bunun aslında son gelişleri olduğunu ikiside biliyordu. Sessizlik bu yüzdendi ve bozmaya kimsenin cesareti yoktu.

O anı ölümsüzleştiren kenetli elleri ve birbirinde olan gözleriydi.

İkiside bundan hiç rahatsızlık duymadı ki emindiler, yürekleri sonkez olduğunu bilip acıyla sızlıyor ve o sessizlikte yalnızca onlar konuşuyordu.

...

Jungkook yanında yürüyüp pamuk
şeker yiyen Jimin'i öyle izliyordu ki nereye gittiklerine bile bakmıyordu.

"Hoşuna gitti mi pamuk şeker?"

Jimin heyecanla kafa salladı ve pamuk şekerden biraz Jungkook'un ağzına koydu.

"Beğendin değil mi?"

Jungkook parlayan gözlerine baktı. Kısık gözlerinin harika göründüğünü ve aslında birtek onları beğendiğini düşündü.

"Beğendim sevgilim ama senden daha çok değil."

Jimin şaşırmış gibi baktı ve sonradan yüzünü başka bir yöne çevirdi. Utanmış olduğunu görüyordu Jungkook.

Arkalarında ışıl ışıl duran atlıkarınca çekmişti Jimin'in dikkatini. Jungkook'u o tarafa doğru sürükledi.

Jetonları veren Jungkook Jimin'in hemen yan kısmında olan ata bindi. Yanyana olmaları Jungkook için harika bir fırsattı.

Her gülümseyişini telefonuna çekti, saçlarını düzeltişini ve kısılan gözlerini.

Jungkook kısıkça söyledi ;

"Demek ki aşk buymuş.."

Şimdi mutlu gözüken sevgilisine o kadar derin bakıyordu ki. Orada yalnızca o var gibiydi.

"Bir şey mi dedin Jungkook? Duyamadım."

"Hayır sevgilim. Yalnızca ne kadar güzel olduğunu sayıklıyordum."

Jimin kıkırdayıp eliyle ağzını kapattı. Jungkook yine yalnızca tutunduğu direğe yaslanıp onu izledi.

O an hiç bitmeyecek, lunapark kapanmayacak, atlıkarınca hiç durmayacak ve ışıklar kapanmayacakmış gibiydi.

Eve döndüklerinde saat 22'ye geliyordu. Yorgun ve mutluydular.

Jungkook Jimin'in arkasında koridorda yürürken Jimin'in bir anlık tökezlediğini ve bacaklarının titrediğini gördü.

Hemen yanına gidip onu kollarının arasına aldı. Artık çok zorlamaması gerektiğini biliyordu ikiside. Jungkook doğrudan Jimin'i yerine yatırdı.

Kahve saçlarını uzunca okşayıp gözlerini izledi. Jimin'in isteği üzerine ona bir bardak su almak için mutfağa döndü.

Giderken asla gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Çünkü gözleri önünde eriyor ve ufalıyordu aşkı. Onu ufak mesafelerde soluk soluğa görmesi, bacaklarının güçsüzleşmeleri ve hatta gittikçe zayıflaması Jungkook'un gözleri için cehennem ateşinden daha beter gözüküyordu.

Elleri titriyordu ve su dolu bardağı sorunsuzca ona ulaştırmak istemişti. Bir eliyle yaşlarını sildi ve gülümsemeye çalışıp hızla sevgilisinin yanına döndü.

Jimin bardaktaki suya ve Jungkook'a baktı. Sevgilisinin yüzünde o bir anlık oluşan hüznü fark etti ve kendi yüzünede bulaştırdı istemsiz.

Siyah bir leke gün geçtikçe heryerlerine yayılıyor gibiydi. Bunun hissi buydu.

Suyu içtikten sonra bardağı yanında ki komodinin üzerine bıraktı. Sevgilisinin ellerini tuttu ve yanına uzanmasını sağladı. Onu göğsüne yatırdı ve siyah saçlarını uzunca öpüp okşadı.

Jungkook'un gözleri doluyordu ve Jimin'in tişörtü ıslanmasın diye onları tutmak zorundaydı.

"Sevgilim senden küçük bir defter ve bir tükenmez kalem istiyorum."

Jungkook bu istekle şaşırmıştı. Çünkü şu zamana kadar hiçbir şey istememişti ondan.

"Olur, yarına almış olurum."

'Bu yorgunluğun, bu çaresizce sızlanışımız, bu kadar geç kalınmışlık...
Hepsi beni hergün öldürdü Lavinia.'

Lavinia 'JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin