O günde öylece bitmişti. Kendi isteğiyle koltukta uyuyor ve benimle sık konuşmuyordu. Şimdiyse kahvaltı için Namjoon hyungun katına çıkıyorduk.
Bizi evine güler yüzle karşılamıştı. Bakışları Jimin'e değdiğinde onunda içinden kopan şeyler var gibiydi. Jiminde mi tuhaflık var diye ona bakmaya başladım.
İlk kez bir tuhaflık sezmek için baktığımda, hastaneye benimle ilk randevusuna geldiği zaman canlandı gözümde. Bu zamana kadar aslında çokça zayıfladığını fark ettim.
Bu benimde içime bir kırıklık vermişti fark ettiğimde, ancak ben o an pek sorun etmemiştim.
Namjoon hyung güzel ve geniş bir sofra hazırlamıştı. Her çeşit yiyecek bulunuyordu. Sandalyelere yerleştik ve o da kahvelerimizi doldurdu.
Jimin normalinden biraz daha durgun görünüyordu ve bu beni biraz daha üzmüştü. Tabağına onun için hoşuna gidebilecek şeylerden koyduğumda gülümseyerek teşekkürlerini sundu.
Gülümsemesini kazanmak içimi rahatlatmıştı şimdilik. Namjoon hyungda oturunca yemeye başladık.
"İşine ne zaman dönüyorsun Jungkook?"
Gülümseyerek bana sorulan soruya Jimin başını eğmişti. Elimi Jimin'in masanın üzerindeki elinin üzerine koydum ve hafif sıktım.
"O mutlu olunca hyung."
Gülümseyerek ona çıkardım bakışlarımı ama o gülümsemiyordu. Elini elimden çekip yemeğine geri döndü ve Namjoon'a "Çok yakında dönecek." deyip başını yeniden eğdi.
Namjoon hyungla kısaca göz göze geldimde hiçbir şey yapamamamın verdiği çaresizlikle yemeğime döndüm bende.
"Sen nasılsın Jimin?"
"Ağrılarım sonuna kadar bu şekilde artacak mı?"
Sorusu beni ve Namjoon hyungu şaşırtmıştı ki ikimizde bu cevabı hiç beklemiyorduk.
"Jimin ağrın olduğunu neden bana söylemiyorsun?"dedim hafif kızarak. Ağrısı olan bir insanın mutlu olma olasılığı nedir Tanrı aşkına?
"Korkarım Jimin-"
Namjoon hyungun sözünü kesip düz bir "tamam." Dedi. Bilmediğim şey büyük ihtimalle Jimin'in ne olduğunu bilmediğim hastalığıydı.
Namjoon hyung bana sorun yok dercesine hafif başını salladı ve Jimin'e dönüp "Yemekten sonra istersen biraz konuşalım." Dedi.
Jimin de başıyla onu onayladı ve tekrar yemeğine döndü. Yaklaşık yarım saat sonra Jimin dışında Namjoon hyung ve ben iştahla yemiştik. Jimin'in iştahı yok gibiydi.
"Jungkook zahmet olmazsa sen masayı kaldır bende Jimin ile biraz konuşayım."
"Olur tabii ne zahmeti?" dedim. Mutfaktan ayrılıp salona gittiklerinde Jimin'in hastalığı hakkında konuşacaklarını biliyordum. Hasta gizlilik haklarından dolayı Jimin istemediği sürece bunu ben bilemezdim. Merak etmiyor değildim lakin o zaten bana bundan bahseder diyerek yine pek üzerinde durmadım.
Masayı toplamaya başladığımda içeriden kısık kısık ağlama sesleri gelmeye başlamıştı.
Jimin'in olduğunu anlamak çok zor değildi elbette ama içeriye girip müdahale etmem saygısızlık olurdu. Bu yüzden işime devam etmeye çalıştım.
Sesler git gide yükseliyordu. Jimin bağırarak Namjoon hyunga bir şeyler söylüyordu ve o da onu sakinleştiriyor gibi değildi hiç.
Artık sesler tamamen net olunca kendimi kaybetmiştim.
Evde bulunduğumu unutarak bağırıyordu.
"Lanet olası kanseri daha önceden yendim. Daha önce beni kurtardın ama şimdi bunu neden yapamıyorsun?"
Hastalığının ne olduğunu sonunda öğrensemde bu gözlerimin kararmasını engellemedi.
"Çünkü anlamlandıramadığım bir hızla yayılmış bedenine Jimin. Elimizden hiçbir şeyin gelmemesi seni geriyor ve sen bu yüzden bir psikoloğun evinde kalıyorsun."
Hyung ona rağmen biraz daha kısık sesle konuşuyordu. Söyledikleri beni gittikçe derin bir karanlığın içine atıyordu.
"Ona bunu anlatmak istemiyorum. Ona aşığım ve onunda bana benzer duygular hissetmesi beni kahrediyor. Tanrı aşkına ona hastalığımdan bahsetme."
Ben kahrolmaya başlamıştım her kelimede.
"Peki ne olacak? Sana aynı şeyleri hissediyorsa birkaç gün sonra artık olmadığında ne hale gelecek Jimin?"
"Ona aşkımdan ya da sevgimden bahsetmeyeceğim. Bana olan duygularını kaybedecektir eminim."
Gözlerimde ki karanlık artık son raddesine geldiğinde ufak bir sızı başlamıştı. Elimde olmayarak yere yığıldığımda kafamın içinde sadece sevdiğim insanın birkaç gün sonra öleceği gerçeği vardı.
Düşüncelerim, bedenim yada aklımdan geçenler, biraz önce duyduklarım ve gözlerimdeki sızı... Hiçbirini anımsayamadığımda kapanan gözlerimle bir karanlıkta süzülüyordum solumdaki ağrıyla.
'Yine ağrıtmıştı kalbimi.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavinia 'Jikook
Fanfiction|Tamamlandı| Yaslanmış duvara baştan aşağı siyah. Elleri yüzünde,başı biraz eğik. Yanına gidip şemsiyeyi üzerine tuttum. Islak saçlarından ellerine damlayan sular akıp giderken elini tuttum. "Neyiniz var böyle?" Zorla gülümseyip "gidelim" dedi. "Ner...