1.BÖLÜM " FİRUZE"
(İzmir, Çeşme-Alaçatı, Firuze, hafif esen rüzgar, deniz kıyısında içilen "sade" Türk kahvesi, dalgalı saçların uçuşmadı, sessizlik...)1987 - İSTANBUL
" Anne aç kapıyı "
" Anne ben geldim aç kapıyı "
Omuzlarım kıpkırmızı, boynum yırtık, elbiselerim kan içinde, saçlarım dağınık halde geçtim karşısına. Ondan kaçıp ona sığınıyordum. Bana hayatı boyunca " kızım" dahi dememiş insandan medet umuyordum. İnsanoğlu işte" Doğarken neden ağladığını, yaşarken anlıyor. " Dakikalarca kapının önünde beklerken nihayet açtı kapıyı. Çatık kaşları, hiçbir zaman gülmediği için kırışmayan alnı , , asla ütüsü bozulmayan gömlekleri ile dikildi karşımda.
Ellerimi sarılmak için ona açarken o geri çekildi.
" Bu hal, bu kanlar, bu saçlar! Ne bu hal Leyla? "
" Ben...anne o adam...." derken gözyaşlarım sel oldu. Annemden kaçıp, onun hırçın denizinden kaçıp yine annemin sert bakışlı, soğuk limanına sokulmaya çalışan budaladan başka bir şey değildim. Bunların hepsi sevgisizliktendi. Bildiğim tek şey buydu. "sevgisizlik "
" Bana...anne... bana o adam... " derken gözyaşım kendimden büyük bir hal almıştı. Bir anda kapının kenarına doğru çöktüm. Gözyaşlarım önce göz altlarından çeneme oradan da boynuma geliyordu. Sonra yavaşça göğsüme düştü. Cebimdeki sarı fular ile gözyaşlarımı silerken, ona yalvaran gözlerle baktım. O ise büyük bir hiddet ile elinin tersiyle ittirdi beni.
" Ben sana dedim. O yol, yol değil dedim. O hayal dünyasından sana yarar gelmez dedim. O dünyada sana yer yok. Siyahı Beyaz yapamazsın, siyahı pembe yapamazsın. İşte sende herkes gibisin. Sende, sende o kızlar gibisin !"
( Günümüz İZMİR- ÇEŞME )
İzmir' – Çeşme doğduğum, büyüdüğüm şehir. Tam yirmi beş yıldır bir bebeğin anne karnına bağlı olduğu gibi bende bağlıydım şehrime. Eylül yağmuru biraz şiddetli gelmişti. Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. İzmir için alışılmadık bir havaydı bu.
Sıcaktı bizim memleketimiz , kar görmez, heyecanı tatmaz yağmur ile yetinirdik. Kar görünce ciğer görmüş kedi gibi koşardık pencere kenarına...
Alarmımın çalmasıyla biraz doğruldum yatağımda. Elime telefonumu alıp alarmımı kapattıktan sonra yatağımdan kalkıp balkonumun kapısını açtım. Balkonuma çıkıp karşımdaki eşsiz denize uzun bir süre baktım. Bu bana herkesten, her şeyden çok huzur veriyordu. Sonra yağmurdan dolayı sisli olan gökyüzüne baktım. Ne garip değil mi? Onca pislik, atık, duman ve en önemli kirlilik "insana " rağmen deniz hâla çok özgür ve temiz. Gökyüzünün hâla sınırı yok. Ve hiçbir zaman da olmayacak....
Yağmuru izlerken gözüm balkonumda ; duvarım da ki , annemin, renkli çerçevelerle astığı fotoğraflara geldi. Birkaç fotoğrafa bakıp derin düşüncelere daldım. Hayatım da kendimi çok eksik, yalnız ve beceriksiz hissettiğim birçok an var. Ve bunun en büyük sorumlusu annemdi. Annemin biraz psikolojik sorunları olduğu için babam sürekli onunla ilgilenirdi. Bu yüzden hayatımı çoğu zamanı içime kapanık , yalnız ve oldukça sessiz geçmişti. Tabiri caizse yalnızdım.Kendimi ifade etmekte ortaokul hayatım boyunca çok zorlamıştım bu yüzden. Küçüklüğümden bu yana hep sınıfın bir köşesinde saatlerce William Shakespeare' in hikayelerini okuyarak, öyle herkesle muhatap olmayan, edebiyat ve matematik gibi zıt kutuplarda olan derslere hayran bir kız çocuğuydum. Şu an yirmi beş yaşında aslında iki sene hukuk okumuş ama kendi dışında herkes için bu mesleği okumaktan bıktığı için hukuku bırakıp hayallerinin peşinden gitmiş, tiyatrocu olan sıradan biriyim. Bu sıradanlık bana göre milyonlarca yıldızın için de ki tek ay gibiydi. Sade ama parlak. Tek ve yalnız ama çok özel.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİLİTLİ KAPILAR AÇILSA
Ficção AdolescenteTiyatro metin yazarı olan Firuze , hayallerini yaşamak için her şeyden vazgeçebilecek , gözü kara ve çok başarılı bir kadındır . Kendisi için en değerli olan tiyatrosunda bir anda akıl almaz bir an yaşanır ve o an birçok kapıyı açacaktır . Firuze'n...