Kilitli Kapılar Açılsa 2.SERİ/ 1.BÖLÜM

45 8 5
                                    

1.BÖLÜM "GEÇMİŞİN İZİ"
Geçmişe çizgi çekmek...3 kelime...
Zaman geçer, geçmez veyahut bitmez dediğiniz acı biter. Unutulmaz dediğiniz her şey bir gün elbet unutulur. Tüm bunlar olurken, siz aynı bir kenar süsü gibi oturup, "Şimdi ne olacak?" diye beklersiniz. Zaman dışında bir ilaç beklemek en büyük aptallık...
Her şeyin düzeleceğini beklemek ayrı bir olay...Sadece şunu bilmek gerek, acının üzerine kabuk bağlayana kadar dertlen ya da ağla. Kabuk bağlandığı andan itibaren ağlamak en büyük intihar olacaktır....
2023/mart sonu- İzmir/ Çeşme
Yine bir bahar havası, sıcaklığını yaz gelmeden gösteren İzmir...
Denizin tam karşısına bakan balkonuma çıkıp, elime kahvemi aldım. Kendi evim evet...
Artık yirmi sekiz yaşıma girecektim. Birkaç ay vardı şunun şurasında. Koca kız olmuştum başka, başka insanların tabiriyle. Tevfik Fikret gibi yazı makinesi diyorlardı şahsıma. Gün geçtikçe senaryolar yazıyor, hayattan tek beklentisi okurların gözünde ki ışık olan sıradan bir insandım işte...
En son üç yıl önce anlatmıştım size bunları, "Bana göre bu sıradanlık, milyonlarca yıldızın arasında ki ay gibi olmaktı..."
Hala aynıydı düşüncelerim. Sıradan ve farklı olmak, aynılaşmış ve robotlaşmış topluluğa başlı başına baş kaldırmaktı...
Yine bir senaryoyu daha bitirip, saklı kutuya bıraktım. Daha sonra telefonumun çalmasıyla küçük evimin mutfağına yöneldim.
"Efendim Berrak..."
"Sayın genel sanat yönetmenim Firuze Hanım, neredesiniz ?"
"Bugün günlerden pazar, havada sıcak bir lodos var. Baş ağrısı yapacağı aşikar. Dışarısı, günlerden pazar olduğu için sanki  dışarıya çıktıklarında anı çok yaşıyormuş gibi davranan, birbirine tahammülü kalmayan aileler ile dolu...Ve şimdiden yazlığına gelen emekli insanlardan geçilmeyen Çeşme...Elbette 2+1'lik evimde, tek başıma yazı yazacak ve kitap okuyacaktım. Ha bir de şekersiz, en koyusundan Türk kahvemi içecektim.
"Dışın yirmi yedi ama içten çok rahat elli yedin var Firuze."
"E böyle olmak daha güzel...Ne yapacaktım; eğlence kisvesi adı altında, bütün gün rakımı yudumlayıp, gezdiğim yerleri sosyal medyada mı paylaşacaktım? Kabul et Berrak, en azından herkes gibi değilim."
"Herkes gibi olmadığın her yerden belli Firuze..."
"Sen neden aradın, bir şey mi diyecektin?"
"Bizimkiler bu akşam bana yemeğe gelecekler, sende gelir misin sayın genel sanat yönetmenim?"
"Berrak işlerim var, kütüphanemi falan temizleyeceğim. Sonra görüşsek..."
Berrak bir anda alışılmışlığın dışında bir ses ile hiddetlenmeye başladı.
"Firuze gerçekten artık yeter. Özgür gittiği günden beri bizimle iş yeri dışında hiçbir yerde bulunmadın. Sence de artık yetmez mi?"
"Berrak Özgür gitmedi, öldü. Arasında ki farkı ne zaman dikkate alacaksınız? Sen ve Yalın sürekli sanki Özgür ölmemiş, beni terk etmiş gibi düşünüyorsunuz ve konuşuyorsunuz. Şimdi soruyorum sizi, yetmez mi artık?"
"Gelmiyorsun yani..." Berrak ağlamaklı ses tonuyla, bana soruyu yöneltirken, gözüm Berrak ile çekildiğimiz fotoğrafa gitti. Çerçevede ki fotoğrafa uzun, uzun bakarken; "Tamam...Geliyorum."
"Firuze çok teşekkür ederim, çok mutlu edeceksin bizi."
Telefonumu kapatıp, elime mektup kutumu aldım. 3 yıl boyunca her gün yeni bir mektup yazmıştım ona. Bazıları birkaç satırlık, bazıları birkaç sayfalıktı. Akşam Berrak'lara gitmeme daha vakit olduğu için, elime yine kâğıt ve kalemi aldım. Daha sonra pikabımı açıp, Sezen Aksu plaklarımdan "Eskidendi Çok Eskiden" parçasını seçip, pikaba yerleştirdim. Daha sonra ise masanın başına geçip, yazmaya başladım.
19 Mart 2023
Merhaba, gidişinin üzerinden tam üç yıl iki gün geçti. Neredeyse nisan ayına giriyoruz. İzmir hala bıraktığın gibi. Sarmaşıklar uzadı, ben hala aynı ben, sen hala aynı sen. Bu akşam Berrak'lara gidiyorum. Sen yoksun, hiçbir zamanda olmayacaksın. Aslında kızmıyorum sana, her geçen gün daha kötüye giden bu hayatta olmaman daha iyi belki de. Sadece komiğime gidiyor, bu denli korkaklığın, bu denli düşüncesizliğin...Ya da, ya da boş ver ya...
Aptallık bende işte. Hala medet umuyorum senden. Çileği ekip, bir günde büyümesini beliyorum. Saçmalığın son noktası işte. Neyse yine de, bugünde seni çok seviyorum ve senden nefret ediyorum.
Hoşça kal diyeceğimde, senin hoş kalacak bir avuç toprağından başka neyin var ki...
Mektubu bitirdikten sona ahşap kutunun içine bırakıp, odama geçtim. Dolabı açıp, üzerime siyah ve uzun kollu elbisemi aldım. Daha sonra diğer dolaptan giyeceğim siyah botları ve deri ceketi aldım. Sonra ise duşa girdim. Hazırlandıktan sonra kıyafetlerimi giydim ve apartmandan dışarı çıktım. Arabaya bindiğim gibi camı sonuna kadar açtım. Daha sonra radyoyu açtım. Daha sonra radyonun kanallarında gezmeye devam ederken, çıkan şarkı ile yerimde duraksadım.
"Sezen Aksu- Son Bakış" çalıyordu kulaklarımda.
"Bir yaz güneşi gibi eritir hep bu terk edişler..."
"Son bakışta ki o gözler kaldı aklımızda..." Diye devam ederken sertçe radyoyu kapattım. Onu hatırlatan her şey kâbus gibi çöküyordu üstüme. Bir çığ misali çökerken aydınlık, her günüme gece doğuyordu kapkaranlık...Güneş hep batıyor, doğuşu bir tek bana denk gelmiyordu...Öyle bir şey işte.

Yaklaşık on beş dakika içinde varmıştım Berrak'ların evine. Apartmana girip, zile bastığımda kapıyı bana Yalın açtı.
"Firuze hocam hoş geldiniz sevgilimin evine!" Evet yanlış duymadınız, sizden ayrı kaldığımız bu sürede, Berrak ve Yalın hayatlarını birleştirme kararı almıştı. Evlenmemişlerdi hala. Evliliğin aşkı öldürdüğü düşüncesi ile evlenmeyi mantıklı bulmamışlardı. Ama aynı ev, aynı hayat ve her şeyden önemlisi aynı kalpleri paylaşıyorlar ve aynı duyguları besliyorlardı.
"Hoş bulduk..."
Evlerine adım attığım gibi tüylerim ürperdi. Neredeyse üç sene olmuştu bu eve adım atmayalı. Bu eve en son geldiğimde, kalbi boş, sağlığı her şeyiyle yerinde küçük bir tiyatrocuydum. Şimdi ise, kanser olup kanseri yenmiş, âşık olup, aşka yenilmiş bir aptaldım...
"Herkes daha gelmedi sanırım..."
Cümlemle beraber, Yalın kafasını salladı. "Aydın Bey ve Gönül Hanım yoldalar, tabii İzgi Doğa'da yanlarında. Nur ve Efe birkaç dakikaya buradalarmış. Sevda daha yeni çıktı ama evi yakın zaten."
Buruk bir gülümseme ile baktım çehrelerine. "Yani kadro bir kişi dışında tamamen tamam..."
Yalın usulca yanıma gelip sarıldı. Bende ona sıkı sıkı sarılırken, Berrak olayı geçiştirmek için konuşmaya başladı.
"Firuze hadi gel bir tek salata kaldı. Sen bana salatalıkları soy." Kafamı sallayarak yanına gittim. Bir yandan Yalın sofrayı hazırlarken, kapı çaldı.
"Siz durun çifte kumrular, ben bakarım kapıya."
Zilin çalmasıyla kapıya yöneldim ve karşımda gördüğüm bu güzel çift ile gözlerim kamaştı.
"Hoş geldiniz..."
Efe gözlerine inanamamış gibi sarıldı bana.
"Sayın genel sanat yönetmenim, biz seni iş yeri dışında bir yerde görecek miydik?"
"E artık arada görebilirsiniz."
Nur hiçbir şey demeden bana sarılırken, elinde ki mantosunu aldım.
"Berrak mantoları nereye asayım?"
Koridordun sonunda ki çalışma odasında askılık var, oraya getirir misin mantoları Firuze, dedi Berrak.
Bende hemen mantoları alıp, çalışma odalarına geçtim. Tam asacakken, masanın üzerinde ki mektup zarfı gözüme çarptı. Nutkum tutulmuş gibi masaya bakarken, elime zarfı aldım ve üzerinde ki ismi tekrar okudum "Özgür Özdil, 17.03.2023"...

KİLİTLİ KAPILAR AÇILSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin