Merhaba canlar^•^ İyi okumalar, oy ve yorum atmayı unutmayın!
Yirmi dördüncü bölüm: "Ateşin yakacağını bildiği halde onu seven o kız varya..." duraksadı. "Sudan yaratılmış..."
Bazen kader çıkar karşımıza ve der ki: "Her şey daha da kötüye gitse de bir iyi günün olacağını aklından çıkarma..."
Ve yine aynı şey oldu, yine söyledi kader, her şeyin kötüye gideceğini. Ama kaderin bilmedi gereken bir şey vardı, benim günlerimin daha kötü gideceğini bana hatırlatmasına gerek yoktu, bu artık belli olmuştu. Ama bir iyi günümün olacağı kısımda şüpheliydim çünkü insanın hayatı boyunca iyi ve kötü günleri haksızlık olmasın diye hep eşit olurdu, galiba ben bunu çocukluğumda kullandım, acınası olan şey ise geriye baktığımda görebildiğim tek şey kocaman bir hiçlikti.
Hiç olmayan kız çocuğunun, hiç sandığı geçmişi bilmeden yüzüne vuruluyordu ve bu kız çocuğunun bu hiçlikler arasında görebildiği tek şey karanlıktı, her ne kadar kendisi beyazdan oluşmuş olsa da. Geçmiş bir aynaydı ve o kız o aynayı hiç bulamadı ve karanlığa aşık oldu. Yazık şimdi o küçük kıza...
"Mevsim. Mevsim uyan." gözlerimi yavaşça araladığımda etraf ilk başta bulanıktı. Sonradan beni uyandırmak için tokatlayan Merve'yi görmemle doğrulmaya çalıştım.
"Çok şükür uyandın." dedi Merve derin bir nefes vererek. Sol elim uyuşmuştu. Sol bileğime kadar bez sargıyla sarılmış kanama durdurulmuştu ayrıca yere damlayan kanlardan iz kalmamıştı. Yoksa kan hiç yok muydu, onlar da bir halisülasyon muydu?
"Kan..." dedim sessizce, devamını boğazım susuzluktan kuruduğu için getirememiştim.
"Su..." dedim bu sefer. Merve bardağa su doldurup bana verdiğinde elim titreyince bardağı tutmaktan vazgeçtim. Merve bunu fark etmiş olmalı ki kafamdan tutup yavaşça suyu içirdi. Üzerinde bornozla ve kafasında saçları ıslak kalmasın diye sardığı havluyla karşımdaydı ve ben ne kadardır bayılmışım ve ne kadardır başımda sadece bornozla beklemişti bilmiyordum.
"Kan..." dedim bir önceki sesime karşılık daha net ve anlaşılır bir sesle.
"Yerdeki kanı temizledim, elindeki kanı önce alkollü bezle silip pansuman yaptım. Sonra da sardım. Allah'tan kesik çok derin değil de sıyrılmıştı. Kafayı mı yedin kızım sen durduk yere?"
"Kendimi bilerek mi bıçakladım diyorsun?! Bu arada..." korkuyla yutkundum.
"...sadece bıçakla parmağımı kestim değil mi? İleri gitmedim?"
"Beni bıçaklamaya çalışmak dışında ileri gitmedin." gözlerim mahcup bir ifadeyle eğildi.
"Özür dilerim." gözlerim dolmuştu.
"Dert etme." dediğinde gözlerim etrafı taradı.
"Nerede o?" dedim.
"Kim?"
"O." dedim.
"O kim Mevsim? Neyin var bugün? Neden bilmece gibi konuşuyorsun?"
"Yaşlı kadın... Hani şu saçları ağarmış olan... Nerede?" dediğimde kaşlarını çattı.
"Öyle biri yok, hiç olmadı Mevsim. Sadece ikimiz varız."
"Onlarda halisülasyondu değil mi?" dedim ağlamaklı ses tonumla, beklemediğim kadar titremiş ve tiretmişti beni ses tellerim.
"Başka ne gördün halisülasyon olarak?"
"Balıklar..." dedim hatırlamaya çalışarak.
"...havada uçuşan balıklar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA MIKNATISI (KİTAP OLACAK)
Teen Fiction"Nereye kaçarsak kaçalım bu anılar hep peşimizde olacak." "O zaman uyuyalım." **** Mevsim, İstanbul'a taşındığı ilk gün bir gece yarısı markete diye çıkarken sokak ortasında bıçaklanan birinin yardımına koşuyor. Etrafta kimse olmadığı için suçlu sen...