18. Bölüm - Zehir

278 65 33
                                    

Selam calarım ^•^ uzun bir süre yoktum biliyorum, peki burada mısınız? Oy ve yorum atmayı unutmayın....



On sekizinci bölüm: "Her yer karanlık ve sana sarılacak kimsen yok, kollarından başka..."

Gözlerimi açtığımda bilmediğim bir depodaydım. Ağzım bağlanmış, ellerim sandalyenin arka tarafına kelepçelenmişti. Gözlerimle etrafı taradığım kadarıyla kimse yoktu.

Bu kaybolmuşluk hissiyle baş başa kaldım. Kimsesiz bir sokak ortasında kendimi arıyorum. Oturup ağladım gecelerce, sindim bir köşeye. Üstümde sadece yırtık bir bez parçası.

Ağlayışlarımı kimse duymadı, bana sarılan benim kollarımdı. Ama yaşıyorum inatla çünkü ölmeyi beceremiyorum. Boynuma doladığım ip kopuyor bu su beni boğmuyor.

Eğer hayatı, yaşamayı sevseydim, ayağıma takılan küçük taş parçaları bir kurşun misali öldürürdü beni. Vazgeçmemiz gerek, eğer istediğimiz şeyin hala olmasını istiyorsak. Zaten hala istiyorsak vazgeçemeyiz ki. Tekrar ediyorum vazgeçmemiz gerek, yoksa bu devam eden hayat, bizi öldürecek.

Gözlerim dolduğunda göz yaşlarımın akmaması için dua ettim ama boşaydı. Beni böyle ağlak görmelerinden nefret ediyordum, çünkü dışarıya her ne kadar içindekini belli edersen o kadar kırılıyordun.

Arkadan kelepçelenen ellerimi iki yana iterek kurtulmaya çalıştım. Bu çabam boşunaydı, bu kelepçeden kurtulmam için anahtara ihtiyacım vardı. Ağzımdaki bezi ısırıp zar zor bağırmaya çalıştım.

"Zorlama kendini." dedi bir adam bana yaklaşırken. Bana yaklaştıkça yüzü netleşiyordu. Daha bu adamla kaç kere karşı karşıya kalacaktım?

"İlk karşılaşmamızda..." diye başladı söze.

"Ölen adamla karşı karşıya kaldığın kadar çaresiz yine yüzün." dedi yüzüne küçük bir sırıtış alırken. Ağzımdaki bezi çektiğinde elini dudaklarıma bastırdı.

"Ağzını açacağım ama uslu duracaksın, bağırmak yok. Anlaştık mı?" dediğinde kafamı acizce salladım.

"Ne istiyorsun benden?" diye sordum sakince. Dudaklarını büzüp ellerini "bilmiyorum" anlamında kaldırdı.

"Ben sadece bana denileni yapıyorum."

"Sen değil misin?"

"Ne ben değil miyim?"

"Bana bunları yaşatıp kafamı yememe sebep olan sen misin?"

"Hayır, ben sadece parayla çalışıyorum. Paramı alır, bana denileni yaparım o kadar."

"Senin ailen yok mu?! Ya senin karını veya anneni kaçırsalardı?" dediğinde alaycı bir şekilde güldü.

"Benim ailem yok." dedi sert bir sesle.

"Kimin için çalışıyorsun, o beni nereden tanıyor?"

"Doğrusunu söylemek gerekirse bende bilmiyorum."

"Babam nerede?" dediğimde önümde durup kollarını bağdaş yaptı.

"Çok soru soruyorsun." dedi gözlerini kısarak.

"Babam nerede?" dedim her kelimemi bastıra bastıra söyleyerek.

"Onu başka bir adam alıp götürdü."

"Nereye?"

"Bilmiyorum." dedi derin bir nefes vererek. Sorularımdan sıkıldığını belli ediyordu nefesiyle ve gözleriyle.

BELA MIKNATISI (KİTAP OLACAK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin