Umarım beğenirsiniz 💜Jungkook'un Anlatımından:
Ayağıma defalarca takılmış olan çalılardan birine daha gelişi güzel tekme savurup yürümeye devam ettim. Camdan atladıktan kısa bir süre sonra çıkış bulma ümidi yürümeye başlamıştım. Ama ne bir çıkış ne de işime yarayacak bir şey bulmuştum. Sadece ağaçlar vardı. Acaba girdiğim yerden çıkmayı mı deneseydim? Üç metrelik bir dinozor olsan güzel bir fikir olurdu Jungkook. Ağaçları kullanıp çıkamaz mıydım? Ama deliğin olduğu yerdeki en yakın ağaca çıksam bile ulaşamazdım.
Yürümeye devam ederken ayağıma gene takılan bir çalıyla sinirle mırıldanıp ayağımı çalıdan kurtarmak için eğildim. Elimle çalıyı yere atacakken gördüğüm parlak şeyle vazgeçtim. Çalı sanki üstüne mavi bir sim dökülmüş gibiydi. Peki bu parlak şey buraya nasıl gelmişti? Etrafa baktım. Parlaklık bir yol gibi ilerliyordu. Gidince neyle karşılacağımı bilmesem de ormanda rastgele dolaşmaktan daha iyidir. Ayağa kalkıp parlak ince yolu takip etmeye başladım.
İçimde hem kurtulma heyecanı hem de bunun bir tuzak olduğunu ve yaptığımın salaklık olduğunu söylüyordu. Adımlarım hala aynı yolu takip ederken birden duyduğum sesle durdum. Dal çıtırdama sesiydi. Bir ormanda yürürken dal çıtırdama sesi duymandan daha ilginç ne olabilir acaba? Yerde binlerce yaprak ve ağaç varken hem de. Böyle düşününce mantıklı olabilirdi ama bu farklıydı. Uzaktan gelmişti sanki. Ya da paranoyak olmuştum.
Umursamamaya çalışarak - ikide bir etrafa bakarak - yürümeye devam ettim. Gittiğim yola bakarken karşımdan geçen bir silüet görmemle yine durdum. Burada gerçekten benden başka biri vardı. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp tekrar aynı yere baktığımda sadece ağaçlar görmemle rahatlamak yerine korkum artmıştı. Sağıma ve soluma bakındım. Ensemde hissettiğim nefesle elimi refleks olarak enseme koyup hızla arkamı döndüm.
Birden döndüğüm için görmediğim bir dala takılan ayağım ile yere düşmem bir oldu. Ani hafif acı ile ağzımdan kaçan kısık bir inlemeyle tahminimce düşerken kapattığım gözlerimi açtım. Karşımda duran bedenin yüzünü görmemle bedenim istemsiz titremeye başladı. Sanki öylesine iki insanmışız gibi kalmam için uzattığı ele baktım ve bunun tam zıttı içime daha da endişe serpiştiren gülüşüne. Korkuyla bakan gözlerimin üzerinde olduğu elini tutmayacağımı anlamış olmalı ki diğer eliyle kolumu tutup birden çekti.
Aniden ayağa kalktığım için tökezlememle kolumdaki elini belime koyup dengemi sağlamama yardım etti. Korku ve ani gelişen olaylar yüzünden yeni çıktığım şokla hemen belimdeki elini ittim. Birkaç adım geriye gidip ne yapacağını anlamak için suratına baktım. Yüzündeki gülümseme anlık olarak biraz büyüdü ve tekrar eski haline döndü. Bir adım daha atmasıyla en az üç adım daha geriye gittim. Kaçmam lazımdı. Ondan kurtulmam lazımdı. "Sakin ol bir şey yapacağım. Tabii aklındaki işe yaramaz planları düşünmeyi kesip bana odaklanırsan. "
Etrafıma bakmayı kesip ona döndüm. "Amacın ne?" dedim az da olsa titreyen sesimle. Küçük bir kahkaha attı. "Amacım..." Dalga geçtiği belli olan dudaklarını tekrar araladı. "Biraz eğlenmek?" Neyden bahsettiği hakkında bir fikrim yoktu. Sadece onun psikopat olduğunu daha çok düşünmeye başladım. "Ne zaman bizi rahat bırakacaksın?" dememle gülüşü donuklaştı. "Sizi zaten bıraktım. Buradan çıkamayan sizlersiniz." Sinirden bir elimi sıkmaya başlamıştım. Resmen dalga geçiyordu benimle.
"Jimin nerede?" dedim. Bu sefer ki sorumu anlamdıramadığım bir tonda söylemişti. Sanki biraz öfkeli gibiydi. "Yoongi 'ye sorman lazım. Bende bilmiyorum." Dalga mı geçiyordu yoksa ciddi miydi anlamaya çalışıyordum. " Neden benim yanıma geldin?" Sorduğum soruyla eş zamanda kırptığım gözümle önümde bir boşluk görmeyi beklemiyordum. Emin olmak için gözümü birkaç kez kırpıştırıp biraz etrafa baktım." Buradayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spawn Of Satan/taekook
FanfictionJin'in "Oradan atlayıp nasıl hala hayattasın?" demesiyle başını eğdi ve küçük bir kahkaha attı. "Ben asla ölmem" dedi. Namjoon "Bu da ne demek?" dedi ve merakla ona bakmaya başladık. "Ben asla ölmem çünkü ben Şeytanın Doğuşuyum".