Medyadaki fotoğrafı çok beğendim diye paylaştım.
Jungkook: Kimsin?
Bilinmeyen numara: Sence de kim olduğumu söylersem eğlencesi kalır mı?
Jungkook: Üzgünüm ama olmayan beyin hücrelerini "eğlence" için harcayanlarla muhatap olmuyorum
Bilinmeyen numara: Çok eğleneceğiz beraber, göreceksin
Jungkook: Bir daha konuşmamak üzere, iyi günler
Bilinmeyen numara: Görüşürüz güzelim
Ağh gerçekten bir de bu mu çıktı başıma? Derin bir nefes alıp engel attım. Sanki hiç işim gücüm yok eğlence anlayışı yeri süpüren veletle uğraşacağım. Kafamı yavaşca yana salladım ve telefonumu cebime koyup Yoongi'yi uyandırmak için odasına gittim.
Odasının önüne vardığımda kısa bir dua ettim kendime ve sessiz olmaya çalışarak odanın kapısını açtım. Sessizce uyuyan kedi suratlı bedenin yanına yaklaştım. (Ah yoonkookcu kalbim) "Hyung" dedim koluna dokunarak.
"Uyan hadi" deyip dürtmeye başlamamla hareket etti ve ağzında bir şeyler gevelemeye başladı. "Horoz muyum ben bu saatte niye uyandırıyorsun beni" demişti mırıltılı sesi ile. "Ne sabahın körü be! Öğlen oldu, kalk artık" dedim hafif yüksek bir sesle. "Rahat bırak beni" dedi örtüyü üstünden almaya çalışacağımı bildiği için örtüye sarılırken. "Sonra niye beni uyandırmadın diye döveceksin" dememle homurdanmaya başladı.
"Ben senin hyungunum düzgün konuş benle velet" demesiyle derin nefesler alıp sabır dilenmeye başladım. Odadan çıktım ve bir bardak su doldurup tekrar odaya geldim. Büyük oranla uyanınca beni öldürecekti. Uyandırmasam da ölecektim. Derin bir nefes aldım ve yorgana sıkıcı sarılmış kedi suratlının üstüne suyu döktüm. "NOLUYO LAĞN" deyip yere yuvarlanmasıyla kendimi gülmemek için tutmaya başladım.
Arkasını dönüp beni görünce gözlerindeki öfkeden dolayı korkmadan desem yalan olur. Korkudan ölecektim galiba. Zaten o beni öldürecekti. Ben her türlü ölüyorum ya. "KAÇ JUNGKOOK BEN SENİ ÖLDÜRMEDEN KAÇ" demesiyle ne ara salona geldiğimi anlamadım. Bu nasıl hız yarabbim. Koltuğa kendimi atıp derin nefesler almaya başladım.
Nefesim normale dönünce duyduğum ayak sesleri ile hafifçe yutkundum. İşte şimdi bitmiştim. Bu genç yaşta ölüp gidecektim. Tanrım ne olur bugünde ölmeyeyim. Yapmam gereken bir sürü şey var daha. İçimden konuşmayı kesip sessizce ayağı kalktım ve saklanabileceğim bir yer aramaya başladım. Aniden aklıma gelen fikirle koltuğun altına girdim.
Tam koltuğun altına girdiğimde kapıda öfkeli bir beden belirmesi bir oldu. "Neredesin seni küçük tavşan suratlı şeytan" demesiyle daha da korkmaya başlamıştım. Etrafta dolanmaya başlamasıyla nefesimi tuttum ve dua etmeye başladım.
Aniden cebimdeki telefondan gelen bildirim sesi ile lanetler etmeye başladım. "Demek buralarda bir yerdesin" diyen öfkeli ses ile daha çok korkmaya başladım. Eğer beni bulursa kimse beni kurtaramazdı. Telefonumu sessizce cebimden çıkardım. Jin'e mesaj atacaktım. Yukarıda gördüğüm bildirim işareti ilgimi çekmiş ve önce ona tıkladım.
Bilinmeyen numara: Yardım etmemi ister misin" küçük tavşan suratlı şeytan"?
Ben buna engel atmamışmıydım. Hem küçük tavşan suratlı şeytan sözünü Yoongi hyung bana ilk kez söylemişti. Bunu bilmesi imkansızdı. Demek ki değilmiş. Diyen iç sesim ile içim ürperdi. Aniden ağır basan korku ve ürperti sesi tam koltuğun altından çıkacaktım ki tekrar mesaj geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spawn Of Satan/taekook
FanfictionJin'in "Oradan atlayıp nasıl hala hayattasın?" demesiyle başını eğdi ve küçük bir kahkaha attı. "Ben asla ölmem" dedi. Namjoon "Bu da ne demek?" dedi ve merakla ona bakmaya başladık. "Ben asla ölmem çünkü ben Şeytanın Doğuşuyum".