"Size bu felaketlerin sebebini söyleyeceğim.
Tanrı, Dünya'yı ikiye ayırdı. İnsanların iki dünyada da yaşam hakkı oluştu. Bir yarısında ölen, diğer yarısında bambaşka bir kaderle doğdu.
Birinci dünyada ölünün kanını içenin ömrüne ölen kişinin yaşadığı kadar yıl eklendi.
Bir yaşam hakkına daha sahip olduğunu bilen insanoğlu ise, ondan beklenildiği üzere şeytanlaştı."
"Öleceğiz."
Dizlerini karnına çekmiş, oturduğu yerde sallanan çocuğun dudaklarından saatlerdir çıkan tek cümleydi bu. Babası, dar salonlarının ortasında rastgele adımlar atarken buna verecek bir cevap bulamadı. Perdeler çekilmiş, ışıklar kapanmıştı. Eski televizyonun sürekli karıncalanan ekranından haberleri izlemeye çalışıyordu annesi.
"Baba," dedi Jimin son cümlesinin ardından beş saniye geçince. "Öleceğiz."
Jihoon duraksadı ve oğluna baktı, bir şeyler söyleyecek oldu fakat dili tutulmuştu sanki. Yaşamı için onu böyle telaş dolu, ürkek görmek işkence gibiydi. Kalbinin ağır çarpıntısının duyulmasına izin veren sessizliği, televizyondaki muhabir böldü.
"Seoul'ün içine sızan Malvado'lar durdurulamaz bir boyuta ulaşmış durumda. Bakan, meydandaki karışıklık için henüz bir açıklama yapmadı."
Jimin olduğu yerde iyice büzüldü. Ölümü hep ertelemişti. Öleni duymak, kanı görmek istememişti. Bambaşka şeylere odaklanmak için oldukça geniş bir alana sahipti bugüne kadar. Mutlu bir çocuktu. Ailesiyle ve arkadaşlarıylaydı, sakindi, bir barda şarkılar söylerdi kimi geceleri. Sevdiği insanlardan gelen en ufak iltifatta da kıpkırmızı olurdu. Söylenen bir güzel sözü saatlerce düşünüp mutlu olacak kadar seviyordu hayatını.
Hayata yüklediği anlam arttıkça ona ölümü hatırlatan her şey midesini bulandırmaya başladı. Dünya ne yazık ki böyle bir yerdi. Kulaklarını tıkayamazdı, her yer o katillerle dolup taşmıştı.
Henüz bir hafta önce dans eden insanların etrafında süzülen bedeni, şimdi tir tir titriyordu korkudan. Göz açıp kapayıncaya kadar cehennem gelmişti. Yaşadıkları bölge dair her yer yağmalanmaya başlamış, şehri kan kokusu sarmıştı.
"Burada yapacaklarım bitmedi ki," Kendi kendine mırıldandı. "Bu kadar erken gitmek istemiyorum."
Yejin ona yaklaştı, birbirine geçmiş ellerini tutmaya çalıştı oğlunun. Boşluğa bakan gözlerin kendine çevrilmesini bekledi. Çığlık atıp dağıtabilirdi her yeri sinirinden, çok daha güzel bir gelecek hayal etmişti. Ayaklarını yere vura vura ağlamak istese de yuttu boğazına dizilmiş koca yumruyu. Zorlukla gülümsedi:
"Birkaç saat sonra sabah olacak, oğlum." İki minik eli avcunun içine yerleştirdi. "Dağılacaklar, merak etme. Gecenin karanlığı onları böyle cesaretlendiren."
Gözlerinin önüne düşen siyah saçları korkusunu gölgeliyordu. Annesine baktı. Bu durumda bile şefkati ısıtabiliyordu yanaklarını. Örgülü saçı göğsüne kadar uzanıyordu. Avuç içleriyse hâlâ sıcaktı. Ondan uzaklaşma korkusuyla ellerini sıkıca tuttu. Kimse gelmeyecek, gözleri yavaşça kapandı. Telaşa gerek yok.
Yayın kesildiğinde odadaki tek ses de kaybolmuştu.
"Haber binasını bastılar." dedi babası. Oğlunun yanına ifadesizce oturdu, elindeki kumanda yere düştü. Güneş yok olmuştu sanki, en ufak aydınlık belirtisi yoktu. Sokak lambaları bile yanmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Malvado | Jikook
FanfictionBir rüzgâr esti, bin gözyaşı götürdü. İnsanlığı kan görünce son bulan adi ve acımasız sevgilinin kulağına şöyle fısıldadı Jimin: "Belki o gece öperdim seni, Malvado Hayatımın altmış yılını çalmasaydın." » Malvado(İspanyolca): Kötü insan, şeytan. » +...