Medyayı ne zaman açmanız gerektiğini söylemiyorum, siz anlarsınız :D
İyi okumalar!
*
Taehyung, evinin önüne yaklaştıkça yavaşlayan arabanın ön koltuğundayken Yoongi'yi nasıl eve davet edebileceğini düşünüyordu.
Vakit gece yarısını geçmekteydi, Namjoon kendi arabasıyla ofise çoktan ulaşmış olmalıydı. Yoongi'nin amacı da biraz çalıştıktan sonra Jungkook'u ofise çağırıp konuşmaktı. Direksiyonu sıkmaktan damarları belirginleşmiş, kaşları ciddiyetle çatılmıştı ve yoldan başka hiçbir yere bakmıyordu. Sinirli ve düşünceli olduğunu görebiliyordu, belli ki hâlâ Jungkook'taydı aklı. Şirketteki bir ton işin, Dalia'nın evlilik hazırlıklarının ve Jungkook'un hafıza kaybının arasında kendini unutmuştu resmen. Hayatını onlara adamış gibi diğer hiçbir sorununu düşünmüyor, günün sonuna kadar onlarla veya işiyle meşgul oluyor ve başını yatağa koyduğunda koca bir endişe yığınına dönüştüğünden uyuyamıyordu.
"Radyoyu kapatayım mı?" diye sordu yanındaki beden başını sıkıntıyla ovaladığını görünce.
Yoongi çalan müziği fark etmemişti bile, düşünceleri her sesi bastırıyordu. "Gerek yok." dedi dümdüz bir sesle. Bir vites daha attı, ona tarif edilen yola saptı. Ne yapacağını bilmiyordu, tamamen boşluktaydı. Jungkook'u ne terapiste ne de dertleşmeye ikna edebiliyordu. İnanamıyordu ona, bir insan kendi durumu hakkında bile nasıl bu kadar umursamaz olabilirdi? Sorgular, uçsuz bucaksız düşünceler, endişeler, rahatsız edici bir kalp çarpıntısı... Tüm bunlardan yanındaki bedenin "Burası." demesiyle ayrıldı, krem rengi ve tek katlı bir müstakil evin önünde durdu.
Taehyung, duran arabanın içinde bir süre bekledi. Siyah ve uzamış saçlarını kulağının arkasına kıvırdı, ona döndü yavaşça. Elleri zarif bir şekilde dizlerinin üstünde birleşirken "Teşekkür ederim." dedi gülümseyerek. Yoongi ona bakmadan başını salladı, belli ki inip gitmesini bekliyordu. Bu kadar soğuk ve ilgisiz olmasını beklemediğinden duraksadı fakat bozuntuya vermemeye çalıştı. Kısık bir nefes verdi, çekici yan profiline bakarken ekledi:
"Düşünceli görünüyorsunuz. Her şey yolunda mı?"
Neden bu kadar üstüne düştüğünü kendisi de açıklayamıyordu. Sadece... Tanıdık ve güvende hissettiriyordu, merak ediyordu, konuşmak ve biraz vakit geçirmek istiyordu. Hoş, Jimin'e sorduğunda son derece sıkıcı bir insan olduğu cevabını almıştı fakat bu içindeki sesi dinlemesini engelleyemiyordu. Ne kaybederdi ki? En fazla reddedilirdi ve sınırını aşana dek şansını yeniden denerdi.
Yoongi bu soruyu beklemediğinden bir süre onu cevapsız bırakmıştı. Centilmenlik yapma kotasını doldurmuştu, gülümseyip geçiştirememişti bile bu yüzden. Elbette hiçbir şey yolunda değildi! Yıllarca uğraşıp durmasına rağmen canından bildiği bir insanın içindeki boşluğu dolduramamıştı ve şimdi ona ulaşamıyordu. Jungkook'un şu anda iyi hissettiğinden emin olmadan nasıl rahat edecekti? Bir yanı onu kendiyle baş başa bırakmak isterken diğer yanı korkutucu ihtimallerle boğuyordu içini.
"Değil desem düzeltecek misin?" dedi sonunda gözleri boşluğu karşılarken.
Taehyung, onun öfkesini kusabileceği bir hedef konumunda olduğunu görünce kelimelerini seçmeden önce sessiz kaldı. İlk bulduğu konuşma fırsatının konusunun bu olacağını tahmin etmemişti.
"Sorunu tamamen çözemem belki..." Başını eğdi, ay ışığı ve sokak lambaları arabanın camlarından içeri sızıyordu, hafif de yağmur çiselemeye başlamıştı. Her bir damlanın sesi aralarındaki tuhaf gerginliği artırıyordu sanki. "Ama konuşmak omzunuzdaki yükü azaltır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Malvado | Jikook
FanfictionBir rüzgâr esti, bin gözyaşı götürdü. İnsanlığı kan görünce son bulan adi ve acımasız sevgilinin kulağına şöyle fısıldadı Jimin: "Belki o gece öperdim seni, Malvado Hayatımın altmış yılını çalmasaydın." » Malvado(İspanyolca): Kötü insan, şeytan. » +...