Otuz sekiz saat olmuştu.
Jimin, otuz sekiz saattir uyumuyordu.
Sıcak bir banyo ve meditasyon yapmış, uyku ilacı içmişti. En sevdiği filmleri tekrar tekrar izlemiş, tütsü yakmış, 'Uyumaya yardımcı olan yağmur sesleri' adlı bir buçuk saatlik ses kaydını dinlemişti fakat olmuyordu.
Bir korku filminde gözlerini açıp da gördüğü üç saniyelik vahşet sahnesi yüzünden hem de.
Üstelik o gece, sahilde Jungkook lavaboya gideceğini söyleyip gelmemişti. Onu resmen oracıkta yüzüstü bırakmıştı! Ona attığı mesajlara da, aramalara da dönmemişti. Jimin, yatağında heykel gibi hareketsiz ve dümdüz bir şekilde yatarak tavanı izlerken kaşlarını çattı. Yanlış bir şey mi söylemişti? Kırdığı tek pot Namjoon ile alakalı olandı fakat sonrasında Jungkook onu öpmüştü, pek takılmış gibi görünmüyordu. Sonradan neden böyle yapmıştı ki? Onun bir tuvalet köşesinde bayılıp kaldığını bilmeyen Jimin bu konuda sinirliydi. Ona sığındığı gecede böyle yüzüstü bırakılmak fena hâlde ağırına gitmişti.
Tüm bunların üstüne bir de Dalia ile olan konuşması vardı tabii... Boğazına bir yumru daha oturdu Jimin'in. Kendini ondan uzaklaşmaktan alıkoyamıyordu, ayakları geri geri gidiyor, gittikçe dibe batıyordu. Battığı yer onu korkuttu, kendi evinde, yatak odasında boğulacakmış gibi hissetti. Dalia, ondan uzaklaşıldığını anında fark ediyor ve asabileşiyordu. Evlilik rüyasının içinde en ufak bir anlaşmazlık görmeye tahammülü yoktu. Fazla dalıp gitmişti Jimin, onu kısa bir anlığına unutmuştu ve bunun bedelini çirkef cümlelerle ödemişti. Dalia'nın çoğu zaman gözünde bir yabancıdan farksız göründüğü gerçeğini ona gösteren düşünceleri bir sandığa hapsetti ve kaçıp zihnine yeniden uğramamaları için asma kilit taktı.
Dalia seni bırakırsa kimsen kalmaz. Unutma.
Karanlıkta elleri titredi, bu hatırlatma içinden ruh gibi geçip gitti. Berbat bir geceydi ve asla bitmiyordu. Güneşin doğmasına hâlâ saatler vardı, bara geri dönemezdi çünkü Jungkook ile karşılaşmak, daha da kötüsü, insanların bakışlarının hedefi olmak istemiyordu. Yapabileceği tek şey uykusuzluktan bayılmayı beklemek ya da bir güne daha uyumadan başlamaktı. Evdeki tüm aynaların üstünü örtmüş, kapıyı ve bahçe kapısını iki delikten de kilitlemiş, yastığının altına en keskin mutfak bıçağını saklamıştı.
Yanı başındaki komodinde duran saat, her saat başı yaptığı gibi rahatsız edici bir bip sesi çıkardığında irkildi ve cin gibi açık gözlerini yeşil ekrana çevirdi.
Saat üç olmuştu.
Boynundan süzülen bir damla ter gıdıklıyordu tenini. Güneşin doğmasına tam dört saat kalmıştı. Belki de güzel bir film izlemeli ya da sitcom'a başlamalıydı fakat gözleri ekrana bakamayacak kadar yanıyordu, bu yüzden tek yapabildiği tavanı izlemekti. Vücudu yorgunluktan kırılıyor, zihni ise inatla reddediyordu uykuyu. Üstelik açtı ve bu saatte bir şey yemektense açlıktan ölmeyi tercih ederdi. Bomboş karnı aldığı her nefeste iyice içine göçüyor, kendi sesini istemsizce dinleyince düzgün nefes alamamaya başlıyordu; daha sonra kalp çarpıntısı ekleniyordu buna.
Belki de habersizce eve dönmek iyi bir fikir değildi.
"Yirmi üç yaşındasın, seni aptal." Dişlerini sıkarken öfke dolu bir homurtuyla azarladı kendini. "Yirmi üç yaşındasın ve hâlâ tek başına uyuyamıyorsun."
Yanı başındaki bir bardak su bitmişti, yenisini almaya gitmekten korkuyordu. Tek başına yaşamaktan nefret ediyordu bu yüzden. Susuzluktan dudakları kuruyup çatlamıştı.
Sessizlik onu rahatsız ettiğinde klasik müzik açmayı düşündü, telefonuna yeltendi fakat tam o anda kapı çaldı.
Jimin'in soluğu kesildi.
![](https://img.wattpad.com/cover/255861785-288-k742755.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Malvado | Jikook
FanficBir rüzgâr esti, bin gözyaşı götürdü. İnsanlığı kan görünce son bulan adi ve acımasız sevgilinin kulağına şöyle fısıldadı Jimin: "Belki o gece öperdim seni, Malvado Hayatımın altmış yılını çalmasaydın." » Malvado(İspanyolca): Kötü insan, şeytan. » +...