İkinci dünya, 2017 yılı, Jimin 19 yaşındayken.
Seoul.
"Başım çok ağrıyor."
Öğle vakitleri olmasına rağmen, gökyüzüne matem gününü andıran bir karanlık çökmüştü.
Jimin, evinden yaklaşık yirmi adım uzaklıktaki bankta oturmuş, titreyen ellerine hakim olmaya çalışırken fısıldamıştı yanındaki adama. Havadaki gri bulutlar tüm kasvetiyle onu içine çekiyordu. Etiyle, kemiğiyle hissediyordu rüzgarı. Soğuk terler süzülüyordu ensesinden. Toktu, su da içmişti fakat öyle kuruydu ki boğazı. Hastalıklı gibiydi.
"Uyuyamadın mı?" dedi yanındaki adam şefkat ve ilgi dolu bir sesle.
Jaewon, Jimin'in ondan yaşça büyük erkek arkadaşıydı. Nightfall Bar aracılığıyla onu bulmuş, kısa zamanda yakınlaşmıştı. Uzun ve zayıf, geniş omuzluydu. Vücudunun alakasız yerlerinde dövmeler bulunuyordu, şakakları gibi. Her bir hareketiyle insana hayatın ne kadar kısa olduğunu hatırlatırdı. Gezmeyi, içmeyi pek severdi. Tabii, bir de Jimin'i... Nightfall Bar'ın ortağı olmanın ona sağladığı en güzel fırsattı Jimin.
"Başım çok ağrıyor." diye tekrarladı Jimin ruhsuz bir sesle. Sevgilisine dönüp bakamıyordu. Torba torba olmuş gözaltlarından, kuru, çatlamış dudaklarından, soluk yüzünden utanıyordu. Jaewon onu nasıl beğeniyordu sahiden? Özellikle son zamanlarda hızla kilo vermeye başlamıştı. Bir titreme sarmıştı çelimsiz vücudunu. Soğuk da değildi halbuki hava.
"Bebeğim," Jaewon ona doğru yaklaştı ve gözlerine bakmaya çalışarak seslendi ona. "Kabus mu gördün yine?"
Jimin, onu duymamış gibi kayıtsız bir şekilde "Ekstazi kaldı mı?" diye sordu. "En son odanda iki tablet vardı."
Jaewon onun umursamaz tavırlarından endişe duymaya başlamıştı. Gözlerindeki donukluk hiç iyi şeyler anımsatmıyordu ona, bir de üstüne sol ayağıyla tuttuğu o titrek ritim... Sanki sinirleniyordu her an. Ne yazık ki istediği uyuşturucudan kalmamıştı. Sevgilisini bu şekilde eli boş döndürmek gururunu incitti, mahcubiyetle "Kalmadı." dedi:
"Haftaya getirteceğim ama. Merak etme."
Jimin ise alttan almak yerine iyice öfkelenmişti bu duyduğuyla. Başındaki delirtici ağrının şiddeti giderek artıyordu ve bu hareketlerini dengesizleştiriyordu. Sevgilisine döndü, öfkeyle çıkıştı:
"O iki tabletten birini bile saklamadın mı bana?!"
Otuzunda bir adama çıkışmıyormuş gibi utanmaz ve sinirliydi. Böyle şımarık ve bencilce çıkışlar yaptığı zamanlar giderek artıyordu. İçinde mutluluğa dair tek bir kırıntı bulamadıkça, acı yüreğini günden güne sıkıştırdıkça ve rüyalarının öznesi, kimliği belirsiz sarışın kabuslarına dadandıkça kaybediyordu kendini. Aşkını bile üzüyordu artık, kimseye tahammülü kalmamıştı.
Jaewon bir iç çekti, siyah saçlının kızarmış gözlerine bakarken sabırla "Güzelim, hatırlayamıyorsun herhalde." dedi:
"O tabletleri de sen bitirdin zaten. Jimin bak, biraz ara vermen gerek. Biliyorum, başın çok ağ-"
"Bilmiyorsun!" diye bağırdı ona Jimin birden, ara konusunun açılması bile onu sinirden deliye döndürüyordu. Gözlerinin içine yaşadıklarının öfkesiyle bakıyordu. Kalbindeki sancı konuştukça artıyordu. Nefes almak öyle büyük bir külfetti ki.
"Ne yaşadığım hakkında en ufak bir fikrin yok Jaewon! Allah'ım, nasıl ağrıyor başım..." Bir elini başına getirip masaj yapmaya başladı, gözleri kapanmıştı. "Çıldıracak gibi hissediyorum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Malvado | Jikook
FanfictionBir rüzgâr esti, bin gözyaşı götürdü. İnsanlığı kan görünce son bulan adi ve acımasız sevgilinin kulağına şöyle fısıldadı Jimin: "Belki o gece öperdim seni, Malvado Hayatımın altmış yılını çalmasaydın." » Malvado(İspanyolca): Kötü insan, şeytan. » +...