Bölüm 1-Percy

951 30 5
                                    

Percy sırt çantasını odasına bırakıp annesinin yanına gitti. Annesi mutfaktaydı ve onun kamptan gelişi şerefine mavi kurabiyeler hazırlıyordu. Percy her ne kadar Melez Kampı'nı sevse de annesini çok özlemişti. Annesi onun bir melez olduğunu bilmiyordu ama disleksik ve hiperaktif bir çocuk annesi olarak ona elinden geldiğince iyi bir hayat yaşatmaya çalışıyordu. Yani, evde olmanın tek kötü yanı silah alıştırması yapamaması ve arkadaşlarını göremeyecek olmasıydı.

O sırada kapı çaldı. Annesi hemen kapıya gidip açtı. "Ah! Percy, Annabeth geldi," dedi annesi kız arkadaşını içeriye geçirirken. Percy sırıtarak onlara koştu ve Annabeth'e bir öpücük verdi. "En iyisi siz konuşun, ben de kurabiyeler yanmadan mutfağa döneyim. Sakın bir yaramazlık yapayım deme Percy. Zaten zavallı kızı kendine benzetip haylaz bir gence çeviriyorsun yavaş yavaş!" "Anne!" diye haykırdı Percy kıpkırmızı bir suratla. Sally sırıttı ve mutfağa döndü.

"Percy, annen harika biri. Gerçekten." Annabeth'in gözleri hüzünlenince Percy annesinin ona böyle yakın olmasından dolayı (her ne kadar her anne gibi dehşet verici ve rezil edici olsa da) mutluluk duydu. Ama bunu ebeveyn sevgisinden nasibini alamamış kız arkadaşına söylemesi zalimlik olurdu.

"Eee. Teşekkürler bilmiş kız. Sen de burada mı okula gideceksin?" diye sordu Percy konuyu değiştirmeye çalışarak. "Evet. Bu şekilde hem kampa yakın olurum hem de..." "Bana." Percy eğilip onu bir daha öptü. "Yosun kafa! Kes şunu!" Annabeth gülerek Percy'i suratından itti. Telefon çaldı.

"Ben bakarım!" Percy telefona koştu. Annesinin elleri doluydu ve Gaia yenildikten sonra onları dinleyecek canavar sayısının epey azaldığını umuyordu. "Alo? Kimsiniz?" Karşı hattaki adam cevap verdi. "Merhaba, ben Marcel Gerard. Sally Jackson'u aramıştım, siz kimsiniz?" "Ha... ben Percy. Sally'nin oğluyum. Annemi nereden tanıyorsunuz?" "Ah, Percy! Seni hatırladım. Anneni sen bebekken ziyaret etmiştim. Telefonu ona verebilir misin?" "Tabii, hemen. Anne!" Percy telefonu kulağından indirip bağırdı. "Marcel Gerard denen bir adam seni istiyor." "Ah, o mu aradı? Epeydir konuşmamıştık," dedi annesi telefona yürüyüp ahizeyi kaldırırken. "Merhaba Marcel! Görüşmeyeli çok uzun zaman oldu!"

"İlginç. Annem bu Marcel denen adamdan hiç bahsetmedi," dedi Percy kendini yatağına atarken. "Ama onunla gayet iyi arkadaşmış gibi konuşuyor." "Belki sen doğmadan önce tanıdığı biridir yosun kafa, üstüne gitme." Annabeth oturduğu koltuktan kalkıp Percy'ye yürüdü ve elinden tutup çekti. "Hadi mutfağa gidelim. Annen ne ara fırından çıkardı bilmiyorum ama kurabiyeler mis gibi kokuyor. Soğumalarını istemeyiz." Percy ayaklandı ve onun çocuksuluğu ve şapşallığına gülen kız arkadaşını çekiştirerek mutfağa koşturdu. İkisi de küçük masaya oturdu ve Sally de yanlarına gelip onlara sandviç ve kurabiye (elbette mavi) koydu. Sonra da güldü ve Percy'nin saçlarını karıştırdı. "Percy, arayan arkadaşım benden... özel bir konuda yardım istedi. Ona yardım etmek istiyorum ama korkarım yanına gitmeliyim." Özür dilercesine Annabeth'e baktı. "Bu arkadaşım New Orleans'ta yaşıyor ve bu... uzun bir iş. Ben Mississippi nehri kıyısında doğup büyüdüm, yani... tekrar oraya taşınmak istiyorum. Senin için sorun olur mu hayatım?" sakin bir sesle konuşmuştu ama endişeli olduğu belliydi.

"Ben... ne zaman?" dedi Percy zayıf bir sesle. "En kısa zamanda tatlım. Bu şekilde olduğu için üzgünüm, ama korkarım elimizi çabuk tutmamız gerekiyor. 10 gün içerisinde orada olmalıyım." Percy bir an düşündü ve Annabeth'e baktı. Yani kampa dönebilirdi elbette, ama annesini gerçekten özlemişti. "Annabeth'i bırakmayı hiç istemiyorum," dedi Percy. Annabeth kahkaha attı. "Derdin bu muydu Yosun Kafa," dedi kahkahalarının arasından. "Ben de seni bırakmak istemiyorum. Yeni evinizde eee... biraz kalabilirim belki?" her ikisi de annesine baktı.

Sally rahatlamış gibiydi. Gülümsedi. "Tabii Annabeth. İstediğin kadar kalabilirsin. Açıkçası, ben dışarıdayken Percy'ye birisinin göz kulak olması iyi olur." Göz kırptı. "Hey!" diye bağırdı Percy alınmış gibi yaparak. Her ikisi de güldü ve birer yanağına öpücük kondurdu. "Hadi bakalım, eşyalarınızı toplayın. New Orleans'a gidiyoruz!" dedi annesi ellerini çırparak.

İki gün sonra

Percy eşyaları arabanın üstüne bağlamayı bitirdi ve zıplayıp arka koltuğa, kız arkadaşının yanına oturdu. "Harika! Gerçekten New Orleans'a gidiyoruz! Ay, sabırsızlanıyorum! Yerel kültür, bina modelleri, eski mimari, muhteşem! Hepsini görmek istiyorum!"

"Senin gitmeyi neden hemen kabul ettiğin belli oldu Bilmiş Kız," dedi Percy. "Seni seviyorum ama sen mimariyi benden daha çok seviyorsun." Dudaklarını büktü. Annabeth'e mızmız bir çocuk gibi göründüğünü biliyordu ama kız arkadaşı bunu hak etmişti. "Percy, tam bir yosun kafasın gerçekten," dedi Annabeth. Ardından -ne zaman aptalca bir şey yapsa olduğundaki gibi- ona bir öpücük verdi. "Siz iki kumru! Arkada ne yapıyorsunuz? Tanrım, sizi orada yalnız bırakmayı aklımın ucundan bile geçirmemem gerekiyordu!" dedi annesi ön koltuktan. "Anne!" diye bağırdı Percy. Annabeth gülüyordu. "Neden siz ikiniz biraz uyumuyorsunuz? Kesinlikle birbirinize sarılmadan ama." "Anne!" "Peki, Sally. Percy, biraz uyuyalım. Hem annen de rahatlar." "Sen de kimin kız arkadaşısın hiç belli olmuyor Bilmiş Kız," diye mırıldandı Percy. Ardından koltuğa uzandı ve üzerinde battaniyeye sarılmış olan Annabeth'in etrafına kollarını dolayıp gözlerini kapattı.

"Günaydın küçük kumrular! Ya da öğleden sonra mı demeliydim?" Percy hafifçe gözlerini açtı ve inledi. Annabeth ise esnedi ve üzerinden kalkıp oturdu. "Saat kaç bayan Sally?" "İki." Percy gerindi ama yeterince yer yoktu bunun için. "Geldik mi?" "Evet Percy, geldik. Karşımızdaki barı görüyor musun?" "Evet. Ne yazıyor?" dedi Annabeth onun yerine. "Burası Rousseau çocuklar. Arkadaşım Marcel bizi bekliyor." "Orada mı çalışıyor?" diye sordu Percy. "Hayır tatlım. Rousseau... nasıl desem, bir tür buluşma noktası gibi. Hadi gidelim. Eşyalarımızı kalacağımız yere Thierry ve birkaç arkadaşı taşıyacak, buraya yakın olacağını biliyorum. Ve evet, el çantanı alsan iyi olur Annabeth. Sana lazım olabilir. Şimdi, Marcel'i daha fazla bekletmeyelim olur mu?"

Bununla birlikte, üçü de arabadan indi ve karşılarındaki bara doğru yürüdü.

Percy Jackson ve OrijinallerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin