Bölüm 10-Percy

360 31 21
                                    

 Percy kız arkadaşıyla beraber bu efsanevi şehirdeki mimari yapıları gezmenin bu kadar soruna yol açacağını düşünememişti. Gerçi New Orleans mimarisiyle değil kültürü ve yemekleriyle ünlüydü ya, neyse. Hatta dışarıda yemek yiyebilirlerdi bile, Percy dünyanın her yerinde konuşulan bir lezzeti kaçırmak istemiyordu.

 Elijah Klaus’un kabalığından özür dilemek maksadıyla onları dışarı göndermişti. Yüce melez bunu elbette yasaklamıştı ama adam epey fazla oluyordu.

 Fakat bu takipçilerini durdurmamıştı. Hatta Rebekah’ın iki ‘kumruya’ eşlik etmesi bile.

 Parktaki umumi tuvaletlere gelince iki kız içeriye girip ona da beklemesini söylediler. İçeri girerken eski yapılar hakkında düşüncelerini paylaşıyorlardı ve Rebekah yüzlerce yıl önce yapılan muhteşem saraylarla deneyimlerini anlatıyordu. Eh, Annabeth’in ilgisini çekmek için yapılabilecek en iyi şey de buydu zaten.

 Percy Rebekah’ın bin yaşında bir vampir olduğuna normalde inanmazdı ama iki asır evvel Klaus’un yaptığı resimlerde görünmesi ne yazık ki teorisini boşa çıkarıyordu. Ama gerçekten, kızın (ya da kadının) hareketliliği yaşını mükemmel kapatıyordu. Gerçi kimse onun bin yaşında olduğunu aklına getirmezdi sonuçta. O zaman da yaşlı görünür müydü peki?

 Tam Rebekah’a doğum gününü sormayı düşünüyordu ki (ona hediye olarak üzerinde ‘Taş Gibi Hatun’ yazan bir yaka kartı vermeyi planlıyordu) çalılar hareketlendi.

 Percy merak edip yaklaştı. Elini gayriihtiyari cebine attı ve Dalgakıran’ı kontrol etti. Bir canavar olabilirdi ama çalıların ardına fazla büyük bir tanesi sığamazdı zaten. Hem kılıcı da daima ona dönüyordu.

 Çalılara yaklaştı ama hemen ardından ortalık karışıverdi. Çalılıkların arasından iki kişi fırladı. Ne olduğunu anlayamadan kollarını tuttular.

 “Bırakın beni!” Percy debelendi ama çok sıkı tutuyorlardı.

 “Percy!” Annabeth, peşinde Rebekah ile koşarak tuvaletten fırladı ve elini kısa süre önce edindiği bronz hançerine attı.

 “Yaklaşmanızı tavsiye etmem.” Kahverengi saçlı adam buz gibi bir sesle konuşmuştu. “Yoksa başınıza iyi şeyler gelmez.”

 “Hiç sanmıyorum, cadı.” Rebekah ağzını açtı ve vampir dişleri uzarken, dilinden bir tıslama çıktı. Gözlerinin altındaki damarlar kararıp belirginleşti ve gözleri kapkara oldu.

 “Bu konuda yanılıyorsunuz, Matmazel Mikaelson,” dedi sarı saçlı adam. Kahverengi’ye başıyla işaret verdi.

 “Onu hemen bırakın, sizi adi...” Annabeth lafını tamamlayamadan Kahverengi elini kaldırdı ve kız arkadaşı yere yığıldı.

 Cadılar. Ondan ne istiyorlardı?

 “Annabeth! Bırakın beni!” Percy çırpındı ama adamlar çoktan ellerine bir kelepçe geçirmişlerdi bile. Uzun bir zincir iki kalın, demirden halkayı bir arada tutuyordu.

 “Kesinlikle,” dedi Rebakah tekrar tıslayarak. Gerildi ama daha o öne atılamadan Sarışın parmaklarını şıklattı. Köken vampirin başı hızla sola dönerken boynundan iç bulandırıcı bir çatırtı çıktı ve yere yığıldı.

 Percy bir an duraksadı. Ne yapacağını bilmiyordu. Gerçi Sarışın onun yerine karar verdi.

 “Bizimle geliyorsun, çocuk.” Ortağıyla birlikte onu sürüklemeye başladılar.

 “Beni hemen bırakın.” Percy ayaklarını yanlara uzatıp ikisine birden çelme taktı. Üçü de yere kapaklandı.

 “Yeter,” dedi Kahverengi burnundan soluyarak. Sinek gibi yapıştığı yerden doğruldu ve hızla atılıp daha Percy kenara kaçamadan elini alnına koydu. Ardından karanlık Percy’nin üzerine bir battaniye gibi örtüldü.

Percy Jackson ve OrijinallerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin