Bölüm 9-Annabeth

371 27 16
                                    

 Annabeth yatağına uzanıp beklemeye başladı. Düşüncelere dalmıştı. İçine düştüğü yepyeni dünya gerçekten de kafa karıştırıcıydı ne de olsa.

 Bu cadılar güçlerini nereden alıyorlardı? Büyü yaptıklarını gözleriyle görmüştü, yani bu kesinlikle bir numara değildi. Belki de Hekate’den güç çekiyorlardı, ama Mikaelsonlar tek bir Tanrı’dan bahsediyorlardı. Belki de anneleri onlara böyle öğretmişti ama onları arabayla konağa getiren Marcel onlara ait aile öykülerinden birkaçını anlatmıştı.

 Buna göre, bir süre önce ölmüş olan Mikaelson kardeşi Kol da vampire dönüşüp güçlerini yitirmeden önce bir cadıydı, tıpkı anneleri gibi. Yani Esther’in ondan bu tür bir şeyi saklaması çok absürt kaçardı, peki o zaman onlar tanrılardan haberdar değiller miydi?

 Bu yeni dünyanın sakinleri Sis’ten etkileniyorlardı, Annabeth bunu hepsinin insan kökenli olmasına bağlıyordu. Yani, ya güç kaynakları Hekate değildi ya da belki de soy ilerledikçe onu unutup gitmişlerdi.

Ama tanrısal güçler çoğunlukla üçüncü kuşağa bile tam olarak geçmezdi, ve bu cadılar en az bin yıldır bu şekilde yaşıyorlardı. Ama Annabeth, dostu Frank’ın daha da eski bir zamanda ailesine verilen yeteneğe sahip olduğunu biliyordu. Onun ailesinin istisna olduğunu düşünmüştü ama belki de değillerdi. Ama o zaman güçlerini nereden alıyorlardı?

 Annabeth odasına oturarak erkek arkadaşını beklemeye başladı. Görünmezlik kepi sayesinde duyduklarını onunla konuşmak istiyordu ama önce evdeki vampirlerin onları dinlemediğinden emin olmalıydı.

Böylece artık kendisi için hazırlamaya başladığı büyü kitabını açtı ve mutfaktan aldığı adaçayı yaprağını çıkardı. Büyüyü mırıldanarak odada dolandı ve işe yaradığını hissetti.

 Kapı çalındı. “Gir,” dedi sessizce. Kapı çıt çıkarmadan açıldı ve Percy içeri girdi.

 “Nasılsın, Bilmiş Kız? Benimle konuşmak istediğini söylemiştin.”

 “Evet. Görünmezlik kepimi biliyorsun Yosun Kafa.”

“Konuşmalarını mı dinledin?”

“Kesinlikle. Senden bahsediyorlardı. Şu melez, yani yarı kurt yarı vampir Klaus senden deli gibi korkuyor. Ve Hayley onun çocuğunu taşıdığı için burada.”

 “Ne! Ama vampirlerin çocuğu olmazdı hani?”

 “O yarı kurt adam, unuttun mu? Neyse, bunu sonra tartışırız. Seni buraya başka bir şey için çağırdım, Yosun Kafa.” Ona duyduğu her şeyi anlattı.

 Percy bir an sessiz kaldı. “Annabeth, bu..”

 Lafını tamamlayamadı. Kapı savrularak açıldı ve Marcel içeri daldı. “Çocuklar, dışarı çıkın. Durum acil! Hemen!”

 İkisi de vampirin peşinden koştular. Annabeth korkmaya başlamıştı, neler olduğunu tahmin edemiyordu.

 Marcel Gerard onları salona götürdü. Her zamanki gibi de, kimliği belirli bir hanımefendiye bakınca gözlerini kaçırdı.

 Annabeth onun aşk meşk halleriyle uğraşmayı kesip salonu inceledi, fazla görememişti. Alçak tavanlar orayı fazla gösterişli hale getirmiyordu ama çok beğendiği eski eşyalar orayı rahat ve nostaljik gösteriyordu.

 Bütün vampir ailesi ve Sally pencereye yığılmıştı. Davina ise en köşeye çekilmişti ve suratında çok endişeli bir ifade vardı, sanki dışarıdakilerin onu görmesinden korkuyordu. Ama o zaman...

 Cadılar.

 Onlarla tanışmamıştı ama cadıların da en az vampirler kadar kötü olabileceğini biliyordu. Acaba onları kaçırmaya mı gelmişlerdi? Belki de Percy’nin Orijinaller üzerindeki gücünü haber almış ve onu kaçırmaya gelmişlerdi.

 Yavaşça cama yürüdü ve dışarı baktı. Percy’i geride tuttu, erkek arkadaşı da şükürler olsun ki onu anladı. Pencereye çıkmadı ve kuşatma üyelerinin kendisini görmesini engelledi.

 Annabeth kavşağa baktığında hoş olmayan bir manzarayla karşılaştı. Bir topluluk konağın önünde dikiliyor, ona göre hükümete karşı ayaklanma duruşu sergiliyordu. Marcel elini omzuna koyup onu nazikçe geriye çekti.

 “Ne yapacağız?” diye sordu Hayley. Bir kurt adam olmasına rağmen sesi ne kaba ne de gırtlaktandı. O zaman, içine damdan düşercesine daldıkları bu dünyaya ait doğaüstü varlıkların oldukları şeylere benzemediklerini de not etse iyi olacaktı. Öte yandan kıza ve bebeğine çok üzülüyordu.

 “Bilemiyorum hayatım. Belki de senin o güzel kafandan parlak bir fikir çıkar?” dedi Klaus.

 “Nik!” dedi Rebekah. “Saygılı ol!”

 “Rebekah haklı Niklaus. Hem şu anda odaklanmamız gereken bir kuşatma var,” dedi Elijah. “Neden kendin bir fikir oluşturmuyorsun?”

 “Aman ne güzel, her zamanki gibi en değerli yoldaşım da sevimli bir kadın için hemen karşıma geçiveriyor,” dedi Klaus o Annabeth’in her zaman ürküten kendine has gülüşüyle.

 “Bay Mikaelson!” dedi Sally, biraz utanmış görünüyordu. “Burada çocuklar da var!”

 “Evet Nik. Sen yetişkin sırlarını ortaya dökersen zavallıcıklar büyümenin heyecanını kaybedecekler!” dedi Rebekah. Annabeth onun tehlikeli bir vampir olduğunu biliyordu ama genç (ya da epey yaşlı) kadını sevmeye başlamıştı. Gerçekten de çok tatlı biriydi. Marcel’in ondan hoşlanmasına şaşmamalıydı.

Aşağıdaki cadıların peşlerini bırakmayacaklarını bildiğinden, Elijah'a yaklaşıp onlarla bir görüşme yapılmasını önerdi. Vampir de bu konuda aynı fikirde olduğunu belirtircesine başını salladı.

 “Pekala neden ben ve sen gitmiyoruz Bayan Annabeth? Bay Jackson bu konuda iyi görünmüyor ve şahsen kardeşimin arabuluculuk yapacak son kişi olduğunu üzülerek belirtmeliyim.”

 Annabeth buna güldü. “Peki. Gidelim.”

 “Kendine dikkat et,” dedi Percy onu sıkı sıkı kucaklayarak. Annabeth nefessiz kalmıştı.

 “Pekala Yosun Kafa,” dedi yanağını öperek.

 Elijah’la beraber aşağı indiklerinde cadılardan biri öne çıktı. “Merhaba, Elijah. Bu genç kız kim?” diye sordu Annabeth’i baştan aşağı süzerek.

 “Bize evimizde yardımcı olan diplomatik bir genç hanım,” dedi vampir kısaca. “Neden kapımıza yığıldığınızı sorabilir miyim, Sabine?”

 Cadı, Sabine güldü. “Evet, Elijah. Bize karşı bir silah sakladığınızı haber aldık.”

 Annabeth bu Sabine’den hiç mi hiç hoşlanmamıştı çünkü a) Elijah’la şüphe uyandırıcı biçimde samimi konuşuyordu, b) gözlerinde göründüğünden daha fazlası olduğunu gösterir bir parıltı vardı, c) genç yaşına rağmen en yaşlıymış gibi cadılara önderlik ediyordu. Bütün bunlar garip görünmesi için fazlasıyla yeterliydi.

 “Sizi temin ederim ki New Orleans cadılarına karşı bir eylemde bulunmuş değiliz. Size zarar verme amacıyla bir silah sahiplenmedik, ayrıca bu çıkarıma nasıl ulaştığınızı da anlamadım.”

 Sabine o tekiniz gülümsemesini takındı. “Bir kuş haber verdi diyelim,” dedi ceketinin uçlarıyla oynayarak. “Ayrıca bu genç hanımı da...”

 “Ben yeni geldim, neden bir tarikat gibi kapıya toplandığınızı da bilmiyorum,” diye araya girdi Annabeth. Görmezden gelinmekten nefret ederdi.

 “Tabii.” Sabine tekrar gülümsedi. “Bir konuda yardıma ihtiyacın olursa tur gruplarından birine katıl tatlım. Sana pek çok şey anlatabilirim.”

 Zaten bildiklerimi, diye geçirdi içinden. Ama onunla konuşup Orijinaller hakkında ne bildiğini ve fikirlerini öğrense iyi olacaktı. Ona bir ziyaret için gelmiş bir cadı olduğunu söyleyebilirdi örneğin. En kısa sürede onunla konuşmak istiyordu.

Kim bilir, belki de bu aile ziyaretinden ilginç bir şeyler çıkardı. Annesine anlatabileceği büyük bir gizemin sonuçları.

Percy Jackson ve OrijinallerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin