Nasılsınız değerli okurlarım? Aslında ben bugün yayımlayamam diye düşünüyordum ama sizin yorumlarınızı okudukça nedense kafamda olaylar oluşmaya başladı. Neyse, işte bölümünüz burada. Ne düşündüğünüzü merak ediyorum, bana yazın lütfen.
Inadu gülümseyerek altındaki manzaraya baktı. Cadıların bilmeden de olsa kendisine adadıkları kurbanlar gücüne güç katıyordu- ama bir sorun vardı. Bu gücün daha fazla olacağını düşünmüştü. Gerçi bunun bir önemi yoktu, sonuçta ölen sahiplerinden ayrılan gücün tamamı ona geliyordu.
Kendisini bir dahi olarak görüyordu çünkü yaptığı şey kelimenin tam anlamıyla bir taşla iki kuş vurmaktı. Ölenlerin bedenlerinden ayrılan büyülerle kendisi güçlenirken, düşmanları en güçlü müttefiklerini kaybedip zayıflıyorlardı ve bunun farkında bile değillerdi. Tabii hiçbiri Tanrı’nın cadılara aktardığı, kendisinden gelen gücü yeterince ciddiye almıyordu.
Elbette Tanrı onlara güçlerini vermişti. Tıpkı kendisine herkesten çok bahşettiği gibi. Tanrı onu efendi seçmişti, o da hak ettiğini alacaktı. Öncelikle tüm engelleri yok etmeli ve rahiplerini hazırlamalıydı, sonra... zaferinin önünde hiçbir engel kalmayacaktı.
Tabii bu engeller güçlü şeylerdi. Ama aptal cadılar kendilerine en büyük tehdit oluşturan kişiyi, kendisini yok edebilecek yegane güçleri yok ettiklerinden haberdar bile değillerdi. Evet, eski cadılardan ne kalmıştı ki zaten? Müsvedde timsali birkaç acınası ölümlü.
Bir da Dahlia ile Esther vardı tabii ki. Her zaman geri dönmenin yolunu bulan, herkesin işine burunlarını sokan iki baş belası kız kardeş. Bütün bu dünya onların eseri sayılırdı. Eğer Esther ablasından yardım istemeseydi, Dahlia İlkdoğan Laneti’ni yaratmayacaktı; bu lanet olmadan da Esther çocuklarını vampire dönüştürmeyecekti.
Bu durumda, muhtemelen onlara teşekkür etmesi gerekiyordu. Kız kardeşler olmasaydı, vampirler ortaya çıkmayacağından Inadu’nun mirası onları yok etmek isteyenler tarafından hatırlanmayacak, destekçilerini bulamayacağı için de bir ruh olarak süzülüp tarihin tozlu sayfalarının içinde hiçliğe yitecekti.
Dahlia. Inadu yüzlerce yıl, o cadı kendini ölümsüz yapmanın bir yolunu bulduğundan beri endişeleniyordu. Dahlia'nın kendisinden haberdar olduğunu biliyordu -Tanrı aşkına, aynı yeğeni Kol Mikaelson gibi Dahlia da önüne gelen rahibini öldürmüştü. Onu için bir engel teşkil ediyordu.
Dahası, Percy Jackson’u da fark etmişti. Ama onu kimin çocuğu olduğunu biliyor muydu acaba? Dahlia, kız kardeşine onun soyundan gelen her İlkdoğan’ı alacağını söylemişti ama Esther bunu yanlış anlamış, bu nedenle vampirleri yaratmıştı. Eh, bunda Dahlia’nın kaba üslubunun da payı vardı elbette ama Inadu bundan müteşekkirdi.
Onları izlemişti, Dahlia’nın neden ilk doğan çocukları istediğini de biliyordu. Onların soyunda çok büyük bir güç akıyordu, ve bu güç her kuşağın ilk doğan bebeğine devroluyordu. Dahlia bir İlkdoğan’dı, zaten kardeşinden açık ara güçlü olması da buradan geliyordu.
Kendisi bir İlkdoğan olduğundan hangi şartlarda yetiştirilmeleri, güçlerini nasıl kontrol altına alabileceklerini, kendilerini en iyi nerede bulabileceklerini biliyordu. Aslında ilk doğan çocukları isteme sebebi de buydu, ancak kendisinin verebileceği bir eğitim onların yaşamını cehennemden cennete eriştirebilirdi. Malum, kontrol edilemeyen güçlerin sahiplerine ne kadar zarar verdiğini ilk elden biliyordu.
Dahlia, Esther Elijah’a hamileyken ilk çocuğu Freya’nın gücünü hissetmiş ve bu nedenle onu almaya gelmişti. Kız kardeşine anlaşmalarına uyması gerektiğini söylemiş, küçük kızı kucaklayıp götürmüş ve kendisi büyütmüştü. Esther’in diğer çocuğu Finn de bunu görmüştü ama o sırada çok küçük olduğundan bir şey hatırladığı meçhuldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Percy Jackson ve Orijinaller
FantasyPercy Jackson, Gaia ile olan savaşın tanrıların zaferiyle sonuçlanması üzerine evine döner. O sırada annesine doğup büyüdüğü New Orleans'tan bir telefon gelir ve Sally'i tekrar şehre dönme fikrine açık hale getirir. Percy kim olduğunu bu süreçte öğr...