6.Bölüm: BİRLEŞME

157 6 0
                                    


Boynumdaki yoğun ağrı yüzünden canım acıyordu ve vücudum kaskatıydı. Üstelik bacaklarım uyuşmuştu. Bilincim yavaş yavaş açılırken gözlerimi araladım. Saat kaçtı bilmiyordum ancak hava hala karanlıktı. Arabanın içi buz gibiydi, üşüyordum. Başımı yavaşça kaldırmaya çalıştım ancak uyku pozisyonumdan dolayı boynum tutulmuştu ve en ufak bir hareketimde canımı yakıyordu. Acıyı hafifletmek için elimi boynuma götürüp masaj yapmaya başladım. Kafamı yavaşça kaldırıp doğruldum ve arabanın penceresinden kaçamak bir bakış attım. Ev sessizdi ve bütün odaların ışıkları kapalıydı. Gözlerim Rosa ile paylaştığımız odada takılırken üzüntü kendini yavaşça hissettirmeye başladı. Uyuyor olmalıydı. Gözlerim bir hareketliliğe takıldı ve evin kapısındağn hızlı adımlarla çıkan Lucien'i gördüm. Heyecan ve gerginlik birleşerek, kanımda hızla ilerlemeye başlarken zaman kaybetmedim ve eski yerimi alıp iyice kıvrıldım. Kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibi atarken ellerimi yumruk yaptım ve dudağıma bastırdım. Yavaş ve sessizce nefes almaya çalışıyordum ve bu durum daha da gerilmeme sebep oluyordu. Arabanın ışıkları yanıp söndü ve saniyeler içinde arabanın kapısı açıldı. Gözlerim istemsizce büyürken nefesimi tuttum. Arkasında kıvrıldığım sürücü koltuğuna bir ağırlık çökerken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Hissettiğim panik o kadar yoğundu ki sanki tüm arabaya yayılmış gibiydi. Motorun çalışma sesini duyunca gözlerimi kapattım. Tekerlekler zorlanmadan taşları ezdi ve araba hareket etti. Derin bir nefes vermek istiyordum ancak hiç ses çıkartmamam gerekiyordu. Araba durduğu anda inecektim. Lucien kapıları kilitlememişti ve bu benim için büyük bir avantajdı. Ceketini çıkartıp yan koltuğuna atıp klimayı açtı. Siyah ceketi görüş açıma girdiğinde olduğum yerde biraz daha kıvrılmaya çalıştım. Bacaklarım ağrıyordu ve boynumdaki acı sürekli kendini hatırlatıyordu. Klima sayesinde üşüyen vücudum yavaş yavaş gevşemeye başladı. Kafamı kaldırıp nerede olduğumuza bakmak istiyordum ama cesaret edemiyordum. Bir çakmak sesi duymamla birlikte sigara dumanının arabaya yayılması bir oldu. Ardından radyo sesi arabayı doldurunca bir an kendimden güç aldım ve ses çıkartmadan doğrulmaya çalıştım. Pencereden bakmam gerekiyordu. Rosa ile yürüyerek merkeze inmiştik ve çok uzak gelmemişti. Lucien arabayı yavaş kullanmıyordu ve bu da merkeze daha hızlı ulaşacağıma işaretti. Tam kafamı kaldıracağım sırada Lucien'in sesi tüm arabayı doldurdu. Donakalırken panik tüm vücudumu ele geçirdi. Nefesimi tuttuğumu ciğerlerimin oksijen için yalvarmasından anladım. Her şey buraya kadardı. Arabasına kaçak binmiştim ve ben nasıl olduğunu anlamadan, varlığımı anlamıştı. Yenilgimi kabullenip tam doğrulacakken başka bir ses arabanın içini doldurdu. Kafam karışmış halde olduğum yerde hareketsiz duruyordum. Yabancı ses konuşmaya devam ederken, koltuk dibine kıvrıldım ve aşağıdan Lucien'e doğru kaçak bir bakış attım. Sağ eliyle kulağının arasındaki telefonu görünce neredeyse sesli bir nefes verecektim ki son anda kendimi durdurdum, telefonla konuşuyordu. Gözlerimi kapattım ve kendime kızdım. Hemen pes ediyordum ve hissettiğim panik yüzünden hiçbir şeye konsantre olamıyordum. Bir an önce kendimi toplamalı ve etrafı incelemeliydim. Lucien birkaç şey daha söylerken o kadar hızlı konuşuyordu ki ne dediğini merak ettim. Keşke Rosa'dan biraz Bulgarca öğrenseydim. Araba kırmızı ışıktan dolayı yavaşlarken vakit kaybetmedim ve kafamı hafifçe kaldırıp camdan baktım. Göğsüme bir ağırlık çökerken kaşlarım çatıldı. Rosa ile gittiğimiz merkez yoluna benzemiyordu, üstelik çevrede ne bir bina vardı ne de ağaç. Yaşam belirtisi olmayan bir yerdeydik ve Lucien vakit kaybetmeden gaza asılınca bir an arkaya savrulacağımı sandım ama dizlerimin üzerindeydim ve hızla ellerimden destek alıp koltuğa tutundum. Tekerlekler asfalt üzerinde çığlık atarken, hemen eski yerimi aldım. Merkezde değildik. Şehri tanımıyordum ancak gideceğim tek adres kafamda belliydi ve o adrese doğru gitmediğimize neredeyse emindim. Sorun değildi, Rosa kâğıda Türk Kafesinin adresini yazmıştı. Bir yolunu bulacaktım. Elimi cebime atıp kâğıdı yokladım ve varlığını hissedince, ondan güç alırmışçasına sıktım. Araba durduğu an inecektim ve Lucien daha ne olduğunu anlayamadan var gücümle koşacaktım. Başka şansım yoktu. Merkezden çok uzaklaşmamayı diliyordum ancak araba son hızla ilerliyordu ve etrafta hiç kırmızı ışık olmamalıydı ki hızını bir kere bile azaltmamıştı. İçime düşen huzursuzluk yüzünden ağır ağır nefes almaya başladım. Zaten ağrıyan bacaklarım iyice uyuşmuştu, bir an önce ayağa kalkmam gerekiyordu. Gözlerimi kapattım ve birazdan ineceğim düşüncesine kendime inandırmaya çalıştım. Birazdan araba duracaktı, inecektim ve Türk Kafesine gidecektim. Gözlerim tekrar açılınca, onların da ağrıdığını fark ettim. Vücudum çok yorgundu ama dinlenecek zamanım yoktu. Lucien radyoyu kapattı ve araba yavaşlamaya başlayınca kendimi hazırladım. Dizlerimin üzerinde doğruldum ve elimi hazır bir şekilde arabanın kapısında beklettim. Buraya kadardı, başlıyordum. Araba git gide yavaşlıyordu, duracağını sandığım an Lucien birden gaza basınca kapıya sımsıkı tutundum. Araba camından etrafa göz atınca kaşlarım çatıldı. Depo gibi bir yerdeydik ve o kadar uzun ve geniş bir yerdi ki çıkış yolu gözükmüyordu. Gri zemin ve ona eşlik eden gri duvarlarla depo karanlıktı ve etrafta ışık yoktu. Güneş hala doğmamıştı, bu yüzden etraf zifiri karanlıktı. Arabanın farlarından seçebildiğim kadarıyla etrafı inceliyordum. Hissettiğim huzursuzluk iyice büyüyüp korkuyu doğurdu.

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin