16.Bölüm: ZARF

95 5 0
                                    

''Ne düşünüyorsun?''

''Hiçbir şey.'' Sustu. Bakışlarını hissediyordum. Çekinmeden, doğrudan bana bakıyordu. Bir müddet sessizliğime eşlik etti. Ardından hareketlendi ve telefona doğru anlamadığım dilde konuştu. Güneşin varlığını ele geçirmek isteyen bulutlar bir müddet güneşi gizledi. Kafamı koyduğum asfaltta kayan tekerlek sesi duymamla yan tarafıma döndüm, Lucien ayaklandı ve kalkmam için elini uzattı. Avuç içlerimi asfalta bastırıp kalktım. Lucien beni bekledi, ardından elini ceplerine koydu. Konuşmadan arabanın arka koltuğuna otururken bana bir daha bakmadı. Araba her zamanki sessizliğini sürdürürken şoförü tanımıyordum. Kafamı cama yasladım ve gözlerimi kapattım. Güneş bulutlardan kurtulmuş olmalı ki gözkapaklarımın arasından sızıp, kırmızı bir görüntüyü bana ulaştırıyordu. Midem bulantımı görmezden gelmeye çalıştım. Birazdan eve gidecek, bir şeyler yiyecek ve uyuyacaktım. Bugün olan her şeyi unutmaya çalışacak ve hayatıma devam edecektim. Zihnim de bunu istiyor olacak ki durgundu. Sürekli konuşan iç sesim bile sessizdi.

Eve girdiğimiz gibi kendimi banyoya attım. Gözümün önünde siyah noktalar uçuşurken üstümdeki ceketi çıkartıp lavabonun üzerine attım ve yüzümü ıslattım. Bir süre aynada kendime baktıktan sonra gözüm ceketime takıldı. Uzandım ve cebinden zarfı çıkarttım. Yırtmamaya dikkat ederek zarfı açtım ve katlanmış kâğıdı açtım. Kâğıdın tam ortasına düzgün el yazısıyla yazılmış iki madde vardı. İlk maddenin adres olduğu belliydi. İkinci kelime kâğıda görünmez soru işaretleri bırakırken kaşlarımı çattım.

Delilah.

Kâğıdı koymak için zarfı elime alıp içini açtığım anda gözüme bir şey takıldı. Zarfın dibinde, küçücük hale getirilen bir kâğıt parçası daha vardı. Kaşlarım daha da çatılırken küçük kâğıdı zarftan çıkarttım ve açtım. Alakasız sayıların bir araya getirilmesi bir yana aceleyle yazılmış gibiydi, özensizdi. Telefon numarası olabilirdi. Merak kapısı zihnimde aralanırken şüphe ev sahipliği yapıyordu. İçimde bir yerlerde kötü hisler birikirken tekrar aynada kendimle göz göze geldim. Kâğıt sanki şans eseri zarfın içindeydi. Bu çok saçmaydı. Mark acemi birisi değildi, işini ustalıkla yapıp pis işlerle uğraşan bir adam bu kadar dikkatsiz olamazdı. Geriye kalan seçenek ise, bu kâğıdın bilerek buraya koyulduğuydu. Bilerek küçük koyulmuş olabilirdi. Sanki şans eseri bulunacak gibi.

Sanki bir şeylerin gizli kalması gerekiyormuş gibi.

Korku göğsümde birikip ağırlık yapmaya başladığında kendimi çok yorgun hissettim. Bu histen bıkıp usanmıştım. Küçük kâğıdı buruşturup braletimin içine sıkıştırdım, ardından büyük kâğıdı zarfa yerleştirip cebime koydum ve banyodan çıktım.

Salonun perdeleri hala kapalıydı ve tüm odaya kahve kokusu sinmişti. Dimitri koltukta oturmuş, telefonuyla ilgilenirken Aron bembeyaz bir suratla gözlerini bir noktaya dikmiş öylece duruyordu. Onu görmemle hissettiğim acı kendini hatırlattı. Onun için üzülüyordum. Ailesi kim olursa olsun Aron bana şahsi bir zararda bulunmamıştı. Ailesi, kim olduğunu belirlemezdi. Yaşadığı şeyleri, en azından bizim yüzümüzden yaşadığı şeyleri hak etmiyordu. Onu kısa bir süredir tanıyordum ve her zaman alaycı olan ifadesi solmuş ve durgunlaşmıştı. Hissettiğim suçluluk altına ezilirken yanında oturdum. Lucien hızla salona girerken, Dimitri telefonunu sertçe ortadaki masaya bıraktı.

Gözlerim telefona takılırken göğsüme sıkıştırdığım kâğıdı hatırladım. Telefon numarası olduğunu düşündüğüm sayılar sebepsizce zarfa koyulmuş olamazdı. Kafamda zaten cevaplanmak için bekleyen bir sürü soru işareti vardı, daha fazlasını eklemeye gerek yoktu. En kısa zamanda Dimitri'nin telefonunu kullanacaktım. Kendime ait bir telefonum bile yoktu. Gerçi olsa bile kimi arayacaktım ki? Varlığını bile bilmediğim ailemi mi yoksa olmayan arkadaşlarımı mı?

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin