3.Bölüm: PARFÜM

337 8 0
                                    

Düzensiz adımlarla Rosa'yı takip ediyordum. Daha doğrusu takip etmek zorunda kalıyordum çünkü kolumu sertçe tutmuştu ve bırakmıyordu. Kapıdan çıkıp sol tarafa doğru uzanan balkona geldiğimizde kolumu elinden kurtardım. Bir şeyler demek ve tepki göstermek istiyordum ama dudaklarımı sımsıkı kapatmıştım ve cümleleri toparlamak istemiyordum. Sırtını balkon demirine yaslayıp bana döndü. ''Seninle düşman olmak gibi bir niyetim yok. Arkadaşça bir tanışmamız olmadığını biliyorum ama olayı gereksiz uzatıyorsun. Dediğim gibi burada düşman olacağın insan ben değilim.'' dedi. Cevap vermek yerine ellerimi soğuk balkon demirlerinin üzerine koydum ve kafamı kaldırıp gözlerimi kapattım. Belki de haklıydı. Bana hoş bir tavır göstermemişti ama birbirimizi tanımıyorduk. Üstelik şu an ki tavrı düşmanca olmaktan çok uzaktı. Sigara dumanı kokusunun burnuma dolmasıyla gözlerimi açtım ve Rosa'ya baktım. Bakışlarımız buluştuğunda cebinden sigara paketi çıkarıp bana uzattı. Kafamı hayır anlamında salladım fakat beklemeye devam etti. Sakin bir sesle ''İstemiyorum'' dedim. Sigara dumanını dudaklarının arasından serbest bırakırken rahat bir hareketle paketi cebine geri koydu ve konuştu. ''Nereli olduğun hakkında bir fikrim yok ama Bulgaristan'da kafanı sağa sola sallamak evet anlamına geliyor.'' Gereğinden fazla şaşırdığımın farkındaydım ve yüzümün aldığı şekil Rosa'nın neşelenmesini sağlamıştı. Sigaradan derin bir nefes çekip izmariti yere attı ve üzerine basarken konuştu. ''Sahi nerelisin?'' Bıkkın bir şekilde sesli nefes vermekten çekinmedim. ''Bilmiyorum.'' Şaşırır, tepki verir ya da en kötü ihtimalle dalga geçer sanmıştım fakat hiçbirini yapmadı. Yaptığı tek şey kollarını birbirine bağlayıp burnunu çekmek oldu. ''Hava soğudu, odaya çıkıyorum. Gelip baştan tanışmak istersen odadayım.'' dedi ve topuklarının üzerinden dönüp kapıdan içeri girdi. Ellerim tekrar soğuk balkon demirleriyle buluştu ve artık tamamen kararan gökyüzüne baktım. Polisler kayıp ilanı vermişlerdi. Beni tanıyan birileri mutlaka vardır diye düşündüm. Bir ailem yoksa bile en azından arkadaşlarım vardır ya da beni tanıyan herhangi birileri. Yokluğumu fark eden birileri mutlaka çıkacaktır. Korku ve endişe topraklarıma umut tohumu atmaya çalışırken şüphe üste çıktı ve tüm tohumları ezdi. Bulgaristan'da ne işim vardı? Beni tanıyan insanlar burada olduğumu biliyor muydu? Belki beni arıyorlardı fakat aradıkları ülkede değildim. Uyandığım andan beri kocaman bir belirsizlik çukurundaydım ve o çukurdan çıkmaya çalıştığım her an bataklığa batar gibi daha derine batıyordum. İzlendiğimi hissettim ve bakışlarımı gökyüzünden çevirip sağ tarafımdaki çocuğa baktım. Ona bakmamla kafasını başka tarafa çevirmesi bir oldu. Aydınlatmadan ve çocukla aramdaki mesafeden dolayı bakışlarım gereğinden fazla çocukta takılmıştı. Başının tam üzerindeki ışık doğrudan kahverengi saçlarını daha açık renge boyuyordu. İki parmağı arasına sıkıştırdığı sigarasından son bir nefes çekti ve yere attı. Ardından gözlerimiz tekrar buluştu ve bana doğru yürümeye başladı. Yürüdükçe düzensiz ışıklar yüzüne vuruyordu ve bu sayede kim olduğunu hemen anladım. Rosa'nın bana vurduğu sırada kapı kenarında durup hiçbir şey yapmadan izleyen çocuktu. Gözlerini kaçırmadan bana yaklaşıyordu. Nefesimi tuttum ve başımı dikleştirdim. Bana yardım etmesini beklemiyordum, yardım etmek zorunda da değildi ancak hiçbir şey yapmadan izlemesi de beklentilerimin arasında yer almıyordu. Üstelik beni yalancı konumuna sokmuştu. Eğer herhangi bir şey diyecekse, diyeceği şey her neyse kendimi hazırlamıştım. Kimsenin beni güçsüz sanmasını istemiyordum. Ben kendimi hazırlamışken ve gözlerimi onun gözlerinden ayırmamak için çaba sarf ederken umursamaz bir tavırla gözlerini gözlerimden çekip kapıdan içeri girdi. Yeterince kötü hissettiğim yetmiyormuş gibi, aptal gibi hissetmeme sebep olurken omuzlarımı rahatlattım. Sürekli kendimi sıkıyordum ve bu yorgun olan vücudumu daha da yormama sebep oluyordu. Kendime rahatlamak için biraz zaman verdim ve kapıdan girip merdivenlere yöneldim. 11 numaralı odaya geldiğimde kapıyı açtım ve Rosa'yı yatağın üstünde uzanırken buldum. Odaya girmemle birlikte doğruldu ve ondan beklemediğim bir tepki verdi, gülümsedi. Yatağıma yönelip oturduğum sırada kapının yanında olan masanın üzerindeki tüm kitapları yere koyup masayı odanın ortasına, yatakları ortalayacak şekilde koydu. Ardından kırmızı bir oje kapıp yanıma oturdu. ''Evet seni dinliyorum.'' dedi. Ben yüzüne boş boş bakınca göz devirdi ve parmaklarındaki yüzükleri çıkartıp masaya koydu. ''İsminden başlayıp anlatabilirsin, genelde insanlar böyle iletişim kuruyor.'' Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp konuştum. ''Tanya sana söyledi sanıyordum.'' Ojenin kapağını açıp elimi tuttu ve sanki her gün yaptığımız bir aktiviteymiş gibi rahat bir tavırla tırnaklarıma oje sürmeye başladı. ''Söyledi ama senin anlatmanı istiyorum.'' Daha rahat bir pozisyona geçip bağdaş kurdum. ''Hiçbir şey hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey boş bir arazide uyandığım.'' dedim ve yanaklarımı şişirip tepkisini görmek için bakışlarımı Rosa'nın yüzüne sabitledim. Taşan ojeyi tırnağının kenarıyla silerken diğer elimi vermem için harekete geçti ve ''Ee?'' dedi. Beklediğim hiçbir tepkiyi vermiyordu. Nasıl bir tepki vermesini beklediğimi bilmiyordum ama her olaya verdiği tepkiler umursamazcaydı, ya da öyle gibi davranıyordu. ''Çevrene bakındın mı? Yakınlarda ev, ya da herhangi birine ait bir eşya buldun mu?'' Sorusu karşısında tökezledim ve göğsüme bir gülle düştü. Hiçbir yere bakmamıştım. Hiçbir kanıt aramamıştım. Hissettiğim panik ve kargaşa o kadar yoğundu ki yapabildiğim tek şey ortamdan kaçıp bir kurtuluş aramak olmuştu. Rosa oje sürmeyi bırakıp bana bakınca gerçek dünyaya çekildim. ''Hayır. Panik halindeydim o yüzden etrafı irdelemeye zamanım yoktu. Bir an önce hastaneye ulaşmak istedim.'' dedim. ''Zaten polislerle beraber tekrar araziye gittik. Mekânı aradılar ama hiçbir şey çıkmadı.'' Kelimeler dilimi yakarken daha çok kendimi kandırmaya çalışıyormuş gibi hissediyordum. Nasıl bu kadar aptal olabilirdim? Rosa ''Doktorlar ne dedi?'' deyince tüm düşüncelerim sis bulutu şeklinde odaya dağılıp gözden kayboldu. ''Geçici bir hafıza kaybı olduğunu söylediler. Anılarım zamanla yerine gelecekmiş.'' Rosa son tırnağımı da boyadı ve ojenin kapağını kapattı. ''Önce ismini hatırlarsın umarım çünkü sana nasıl seslensem diye düşünüyorum.'' dedi ve devam etti. '' Zhena. Zhena Bulgarcada kadın demek. İdare eder bence.'' dedi. İlk defa dudaklarım benden bağımsız olarak kıvrıldı ve gülümsedim. ''Fena değil.'' dedim. Gülümsememe karşılık verip yanımdan kalkarak banyoya gitti. Birkaç dakika sonra su sesleri gelmeye başladı. Günün yorgunluğu, hissettiğim yoğun duygular ve yaşadığım şeylere vücudum daha fazla direnmek istemedi, yatağa uzandım. Çok yorgundum ama aklımdaki susmak bilmeyen düşünceler ve hissettiğim yoğun boşluk hissinin gözlerimi uzun süre kapalı tutacağından emin değildim. Yine de üzerinde yattığım yorganın içine girdim ve gözlerimi kapattım. Belki hayatıma ve benliğime dair bir rüya görebilirdim. Bir sima, tanıdık bir yüz, tanıdık bir mekân ya da isim öğrenebilirdim. İnancımın ne olduğunu bilmiyordum ama, eğer birisi beni duyuyorsa lütfen dedim, lütfen her şeyi hatırlayacağım ve mutlu olacağım günler çok uzak olmasın. Yavaşça kendimi siyah sessizliğe bıraktım.

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin