13.Bölüm: NİNNİ

129 5 0
                                    

Büyük bir yatağın kenarındayım. Bacaklarımı kendime doğru çekmişim, yan dönmüş bir şekilde yatakta uzanıyorum. Karnımda yumuşak bir yastık var, ağlıyorum.Gözyaşım, göz pınarımdan akıp diğer yanağımı izliyor. 


Bir ninni duyuyorum.

 Bulanıklaşan görüntüye rağmen gözlerim kapanmamak için direniyor. Yumuşak sesin sahibi, aynı yumuşaklıkla parmaklarını saçlarımın arasında gezdiriyor. Gözlerimi sımsıkı kapatıp, açıyorum. Görüntü netleşiyor. Bir kadının dizinde yatıyorum. Ninnisi beni sakinleştirirken gözyaşlarım sessizce akmaya devam ediyor. Kuruyan dudaklarımı yalıyorum ve bir elimle kadının dizini tutuyorum. Huzur buluyorum. Ninninin sesi gitgide uzaklaşıyor ve uyuyakalıyorum. Bilincim açılırken, gözlerimi açtım. Gözkapaklarımın üzerinde biriken ter tabakası, gözlerimde ağırlığını hissettirirken nerede olduğumu anlamam zaman aldı. İlk gördüğüm şey masadaki kül tablası oldu. Vazonun yanındaki yerini koruyordu ama artık dolu değildi, boşaltılmıştı. Boğazımdaki keskin acı, yutkunmamla beraber canımı acıtıyordu. Ne bir yatakta uyanmıştım, ne de kucağında yattığım kadın vardı. Salondaki koltukta, üç kat battaniyenin altında uyanmıştım ve en son neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Gözlerimi tavana dikerken, zihnimde canlanan şeyin anı mı yoksa rüya mı olduğunu anlamaya çalıştım. Dudaklarımı yalamaya çalıştım ama ağzımın içi o kadar kuruydu ki dudaklarımın kenarları yara olmuştu. Kaç saattir uyuyordum? Koltukta oturur pozisyona gelirken üzerimde balodaki kıyafetim yerine siyah bir eşofman altı ve ona eşlik eden siyah bol sweatshirtün olduğunu fark ettim. Kafam karışmıştı, üzerimi ne ara değiştirmiştim? Salonda tek başımaydım. Saat kaçtı? Lucien ve diğerleri neredeydi? Ellerim saçlarıma gittiğinde saç diplerimin yağlı olduğunu fark ettim. Kaşlarım çatılırken kalktım ve mutfak tezgahından, yıkanan bulaşıkların arasından bir bardak aldım. Musluğu açıp suyun soğumasını bekledim ve iki bardak suyu son yudumuna kadar içtim. Dudağımdan damlayan iki damlayı kolumla silerken salondaki şömine görüş açıma girdi. Kaşlarım iyice çatılırken kendime kızdım. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirdim? Odunların yanma sesini bile duymamıştım oysaki oda o kadar sessizdi ki şömineden çıkan çıtırtıları duymamak elde değildi. Bardağı tezgaha bırakıp balkon camından dışarı baktım. Oda karanlık sayılmazdı. Mutfak aspiratöründen yayılan ışık, odaya loş bir hava katıyordu. Hava karanlıktı ama caddeler ıssız değildi. Gece yarısından biraz daha erken olmalıydı. Ertelediğim şeyi yaptım, kaçmak bir çözüm değildi.

 ''Lucien?''  Ses yoktu. Odaları tek tek gezmek istemiyordum. Saçlarımı kulaklarımın arkasına atarken midem bulanıyordu. Tam Dimitri'ye seslenecektim ki bir anahtar sesi duymamla kapıyı görebileceğim bir açıda durdum. Lucien ve Felix aralarında bir şey konuşarak eve girdi. Felix koşar adımlarla banyoya girerken Lucien anahtarı kapının arkasına taktı ve beni görünce durdu. Bakışlarımız birleşince ne yapacağımı bilemedim ve kollarımı önümde bağladım. 

''Uyanmışsın.'' Bir an ne diyeceğimi bilemedim ve üst dudağımı ısırdım. Bana doğru yaklaşırken üstündeki ceketi çıkarttı. Yanıma gelip elini alnıma koyarken gözlerimi yüzünden çekmedim. Bana bakmamasını fırsat bilerek yüzünü inceledim. Dudakları pembeleşmişti ve sakalları çıkmaya başlamıştı. Kaşlarını çattı ve hiç beklemediğim bir şey yaparak, dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerimi büyümemeleri için birkaç kere kırptım. Dudaklarını alnımdan uzaklaştırırken benden uzaklaşmadı ve tam gözlerimin içine baktı. 

''Ateşin düşmüş.'' Rahat adımlarla mutfağa gitti ve buzdolabını açtı. Bana dönmeden konuştu.

''Lazanya sever misin?''

 ''Lazanya mı?'' Gülerek bana bakarken kendimi aptal gibi hissetmem gerekiyordu ama gülümsemesi o kadar güzeldi ki dikkatim dağılmasına rağmen toparlanmam uzun sürmedi.

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin