24

502 58 23
                                    

Yalnızlık duygusunun yaşanması korku uyandırır, gerçekten de tüm korkuların kaynağıdır bu. Yalnız olmak, her şeyden kopmak, insana özgü güçleri kullanamamak anlamına gelir. Bu nedenle yalnız olmak, dünyayı -insanlar ve nesneleri- kendi gücüyle kavrayamamaktır. Bu, dünyanın ben karşı koyamadan üstüme saldırması demektir.
Bu nedenle yalnızlık duygusu yoğun bir korku uyandırır.

Bavuluma son kıyafetimi de yerleştirirken yoğun baş ağrısı yüzünden her eğilip kalktığımda yığılacak gibi hissediyordum. Seokjin yol için yiyecek bir şeyler hazırlıyordu ama gitmeden yiyip ilaç içmeliydim.
"Güzelim iki tane daha yapar mısın?"
"Gerek var mı ki? Üç tane yaptım sen bunu bile zor bitirirsin."
"Gitmeden iki tane yiyip ilaç içeyim dedim."

Doğradığı salamdan gözlerini çekip bana baktı.
"Hâlâ ağrıyor mu?"
"Evet. Uyuyunca geçer diye düşünmüştüm ama yine sabahtan beri zonkluyor."
"Tamam o zaman. Masaya koyduklarım hazır, onları ye ben yapıyorum yeniden."
"Aslında şimdi yersem trende acıkmam. Yapmasan mı?" deyip masaya oturduğumda hâlâ ona bakıyordum.

"Olsun acıkırsın belki." dediğinde sessiz kaldım. Dakikalar sonra hazırladığı diğer sandviçleri de masaya koyunca elindeki suyu da bana uzatıp karşıma oturdu. Gözlerindeki halsizlik içten içe moralimi bozarken bana bunu yansıtmadığını düşünüyor olmalıydı. "Seokjin."

Elindeki telefonu kenara koyup "Efendim" dedi. Gözlerimin içine bakarken yarım bıraktığım suyuma uzandı ve tek seferde bitirdi. "Sende benimle gelsene." dediğimde düz surat ifadesini kalkan kaşları değiştirmişti.

"Olmaz ki."
"Neden?"
"Ailenin yanında kalamam Yoongi. Rahatsız olurlar."
"Ben onlarla kalmıyorum ki." Yüzüme bakarken cevap vermeden önce birkaç saniye bekledi.
"Nerede kalıyorsun?"
"Bir arkadaşımda ama o şu an başka bir yerde yani gideceğim ev bomboş. Beraber kalabiliriz," deyip göz kırptığımda gülümsedi. Günlerdir planlarımı hep Seokjin'i de katarak yapmıştım fakat tam ayarlamadan söylemek istemedim. Gözlerindeki yorgun ifade yerini neşeye bırakırken bu manzara için elimden her şeyin geleceğini hissetmiştim. Seokjin'in mutluluğu beni güçlendiriyordu.

"Tren biletini ne yapacağız? Kalmamıştır ki."
Cebimdeki biletleri çıkartıp masaya koyduğumda bilmiş biri gibi gülümsüyordum. O da biletleri eline alıp gülümseyince başını sallayıp "Tamam" dedi ve ardından devam etti, "O zaman hemen kalkmamız lazım. Benim hiçbir şeyim hazır değil."

Beni beklemeden yerinden kalkıp dolabına gittiğinde, ben de ilaç içmek için kalkmıştım.
"Yoongi, ne kadar kalacağız?"
"Bilmiyorum ne kadar istersek kalırız. Sıkılınca da döneriz."
"Ama bana bir şey söylemen gerekiyor, ne kadar kıyafet almalıyım?"

Yanına ilerleyip elimi beline koyduğumda çıplak tenini okşamaya başladım. Yan yana durmuş öylece dolabının içine bakıyorduk.
"Sık giyindiklerini al işte. Çamaşır makinesi var orada. Tekrar tekrar giyebiliriz."
"Tamam o zaman. Günlük alıyorum hep."

Küçük mırıltılarla onu onayladım. Yanından ayrılmadan önce başımı yasladığım omzundan dolaba bakarken, parlak göğsünde elimi gezdirdim. Onun tenini çıplak görüp dokunmamak elde değildi. Başımı kaldırdığımda boynunun biraz altına sulu bir öpücük bırakıp yatağıma oturdum.

Seokjin'in tatlı telaşı bana enerji verirken onunla ilk tren yolculuğumuz için heyecanlanmıştım. Normalde de en sevdiğim şeylerden biri trenle seyahat yapmakken buna bir de Seokjin dahil olacaktı.

Çorabımı giyip ayağa kalktığımda bavulunun hazır olduğunu söyledi. İki bavulu da çekiştirip kapının önüne koyduktan sonra ceketimi giyindim. Havalar iyice ısınmıştı bu yüzden tek bir ceketle idare edebiliyordum ki bazı günler bu bile fazla geliyordu.

 roommate / yoonjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin