9

754 95 43
                                    


"İnsan sevgisi eşit insanlar arasındaki sevgidir. Ama bizimle eşit olan insanlarla bile her zaman eşit durumda değiliz, insan olduğumuz sürece hepimizin yardıma ihtiyacı olabilir; bugün benim yarın senin. Ama yardıma ihtiyaç duymak demek birinin çaresiz diğerinin de güçlü olduğu anlamına gelmez. Çaresizlik geçici bir durumdur; herkeste söz konusu ve kalıcı olan durum ise kendi ayakları üzerinde durup yürüyebilmektir.

Bundan dolayı çaresizi sevmek, yoksulu, yabancıyı sevmek, insan sevgisinin başlangıcıdır. İnsanın kendi etinden, kendi kanından birini sevmesi özel bir başarı değildir. Hayvanlar da yavrularını sever, onlara bakar. Çaresiz biri de yaşamı ona bağlı olduğundan efendisini sever; çocuk anne ve babasını sever çünkü onlara ihtiyacı vardır. Bizim bir amaca hizmet etmeyen insanlara duyduğumuz sevgide, gerçek sevgi ortaya çıkar."

Kitaptan başımı kaldırıp okuduğum cümleleri düşünmeye başladım. Psikoloji serileri okumaya bayılırdım ve hiç şüphesiz okuduğum şeyler hakkında saatlerce düşünebilirdim. İnsan psikolojisi ilgi çekici ve bir o kadar da karmaşıktı, fakat böyle olması beni okumaya daha da teşvik ediyor ve meraklandırıyordu.

Okuduğum satırlarda tekrar göz gezdirirken açılan kapı ile bakışlarımı girişe yönelttim. Seokjin elindeki torbaları uzanıp yere koyduktan sonra elinin tersi ile alnındaki birikmiş terleri tek seferde silmişti. Bu soğukta terlediğine göre baya hızlı gelmiş olmalıydı. Saatin gece yarısını geçtiğini bildiğimden ayaktaki bedenin epey yorulduğunu o söylemese de tahmin edebiliyordum.

Yerden aldığı torbaları masanın üzerine bırakırken hiç selam vermeyecek zannetmiştim. Küçük harflerle karşılık verdikten sonra ayağa kalktım ve boş olan şişemi doldurmak için tezgaha ilerledim. Yine haftalık alışverişini yapmış sayılırdı. Torbaları bırakıp kabanını girişteki ufak portmantoya astıktan sonra yatağına attı kendini. "Uyudun sanmıştım."

Doldurduğum şişenin kapağını kapatırken ben de karşısındaki yatağıma oturdum. "Uyku tutmadı."

Sırtüstü yatan adama bakıp bir cevap beklemezken o tüm bedenini bana çevirdi ve birkaç saniye sonra konuştu: "Neden? Kafana taktığın bir şeyler mi var?"

"Yok aslında. Neden uyuyamadım, ben de bilmiyorum."

Anladığını belirtmek için her zaman yaptığı gibi kafasını sallamıştı. Bu hareketi çok fazla yapıyordu, ilk tanıştığımızda bunu kabalık olarak algılasam da şu an gayet normal geliyordu çünkü onun hangi amaçla yaptığını artık anlayabiliyordum. Umrunda olmadığı için değil de daha çok konuşacak bir şey bulamadığı zamanlar yapıyordu.

"Sende baya geç geldin, mesai saatlerin mi değişti?" dedim merakla.

Hâlâ bedeni bana dönük şekilde yatıyor fakat yere bakıyordu. "Hayır, direkt yeni bir işe başladım."

"Neden ki?" Şaşırmıştım çünkü alıştığı şeyleri kolay kolay bırakamadığını ve hayatında sık değişiklik yapan biri olmadığından bahsetmişti.

"Hem parası daha iyi, hem de okula gitmediğim günleri iş günü olarak ayarlayabiliyorum. Daha rahat yani."

"Rahat ama tam gün olduğu için eskisine göre daha yorucu."

"Öyle ama önemi yok. Her gün çalışmak yerine haftada dört gün çalışacağım."

"Bütün masraflarını sen kendin mi karşılıyorsun?" dememle pişman olmam bir olmuştu fakat merak böyle bir şeydi.

"Sayılır, yurt ücretinin yarısını tanıdık bir abim karşılıyor, onun dışında da çalışıyorum işte."
Benim aksime o hiç bozuntuya vermeden cevaplamıştı. Sanki bu zamana kadar herkes ona bu soruları sormuş gibi alışık olduğunu belli eden bir yüz ifadesi vardı.

 roommate / yoonjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin