8

781 99 52
                                    

(Yoongi'den)

Elimdeki bitki çayını masaya koyarken seri hareketlerle, cam kenarına oturan Taehyung'a ters bir bakış attım. Cam kenarına her zaman benim oturduğumu bilmesine rağmen sabah ki tartışmamız nedeniyle inatlaşmaya devam ediyordu. Basit bir atışma yüksek sesleri devreye sokunca tartışmaya dönüşmüş ve gerilmemize neden olmuştu, fakat aynı masaya oturmayacak kadar da kırmamıştık birbirimizin kalbini. O karşısındaki kişiye bir şeyler söylerken bugün ortaya oturmaya razı gelmiş, bitki çayımı içip ağrıyan boğazımın iyileşmesini umuyordum.

Son bir dersim kalmışken yurda gitmek hiç bana göre değildi. Sabah boğazımda bir balon olduğunu düşünsem de şu an dayanacak gücü kendimde bulmuştum. İçtiğim çayı yutmaya çalışırken boğazımın acısı ile kaşlarımı çattım. En nefret ettiğim hastalık her kış mutlaka bir şekilde buluyordu beni. Zorlukla yutkunurken, kapıdan giren ikiliye gözlerim takıldı.

Seokjin her zamankinden daha asık bir surat ile Namjoon'a bir şeyler söyledi ve en yakınındaki masaya oturdu. Ben, neyin onu böylesine üzdüğünü düşünürken dakikalar sonra Namjoon elinde bir kola ile masaya geldi. Kolayı açıp Seokjin'e uzatırken bir şeyler söylüyordu. Yüz ifadesi endişeli fakat bir o kadar da güven vericiydi. İyi bir arkadaş olduğu kesindi. Şu an basbaya onları izlediğimi fark ettiğimde bakışlarımı çekmek istesem de görmüştüm bir kere. Dikizlesem ne olurdu sanki. Hem bizim masadaki sohbeti hiç dinlememiş olsam da sıkıcı olduğundan emindim. Önümdeki manzara daha dikkat çekiciydi.

Seokjin, soğuk olduğunu tahmin ettiğim kolayı içerken Namjoon'a ağlayacak gibi bakıyordu fakat ağlamazdı. Önümdeki ikili bir süre konuşmadan öylece oturdular. Taehyung arada sırada baktığım yöne doğru dönse de bir cevap bulamıyor olacak ki her defasında bana tekrar tekrar sorgulayıcı bakışlarını yolluyordu. Onu umursamadım ve masadan kalkan ikiliye bakmaya devam ettim. Kapıya ilerlerken Namjoon, Seokjin'in elindeki çöpü atmasını beklemiş ve yanına gelince de kolunu omzuna atmıştı. Kolunu attığı bedenin yüzüne yaklaşıp bir şeyler söylemiş ve güldürmüştü Seokjin'i. Namjoon bu sefer de halletmişti. Her zaman yanındaydı.

Farkında olmadan masadan kalkınca bütün gözler bana döndü. Geri oturmak istemedim ve açıklama yapmadan çıkışa doğru ilerledim. Taehyung'un arkamdan geleceğini bildiğim için adımlarımı yavaşlattım.

Okula girerken bana seslenen kalın ses ile durdum ve arkama döndüm. "Nereye gidiyorsun? Dersine daha yarım saat vardı."

"Sıkıldım." Cevap vermeyip elindeki çayı bana uzarırken bunun yarım kalmış çayım olduğunu anlamıştım. Sıcak çay ile ellerimi ısıtırken merdivenleri çıkıyorduk. "İyi misin?"

"İyiyim. Neden sordun?"

"Bilmiyorum masada biraz sinirli gibiydin. Hâlâ sabah için kızgınsan özür dilerim." Konunun Taehyung'la veya tartışmamızla bir alakası yoktu. Aslında ortada bir konu da yoktu. Oradan bakınca sinirli mi duruyordum? "Sinirli değilim ki ben."

Bakışları masadaki gibi sorgulayıcıydı. "Emin misin? Hem sen nereye bakıp gülüyordun masada?"

"Gülüyor muydum?" Hiç farkına bile varmamıştım.

"Evet gülüyordun ama ne için güldüğünü bir türlü anlayamadım." Ben de bilmiyordum. "Komik bir şeyler düşünmüşüm belli ki."

En sonunda umursamazca kafasını salladı ve sınıfına gideceğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Tam kitabımı çıkartmıştım ki telefonum çalmaya başladı. Annemin aradığını görünce hızla cevapladım. Hep hisseder gibi tam zamanında arayıp haberi olmadan sakinleştirirdi beni.

 roommate / yoonjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin