{34}

56 5 21
                                    

(Bölüm biterse salarım. Bitmezse yarın. Hadi bb👋)

(Hyemi'nin ağzından)
Eve gelmiştik ama geldiğimizden beri ağlıyordum. İçim acıyordu. Kalkıp oturdum. Uzana uzana başım sızlamıştı. Aynanın karşısında saçlarımı toplarken telsizden ses gelmişti.

-Kaptan Heo! Bugün sadece konuşmak istiyorum. Bugün sadece beni dinlemeni diliyorum. Sadece konuşmak istiyorum. Dedi. Telsizi aldım. Penceresine baktım. Percenerinin önüne oturmuştu. Ben de telsizi elime alıp pencerenin pervazına oturdum. Sesi titriyordu. Ağlıyordu.

-Tahmin etmemiştim. Bu kadar kızacağını hesaba katmamıştım. Ama istemediğini öğrendiğim için onu engelleyeceğim. Ama ağlama lütfen. 2 yıl önce seni sevdiğimi fark ettiğim günden beri, seni sevdiğimi söyleyemediğim her gün gökyüzüne bir yıldız eklendi. Şimdi gözlerinin içine baktıkça ve seni sevdiğimi söyledikçe o yıldızlar parlıyor. O yıldızların sönmesine izin vermeyeceksin değil mi? Yoksa yatağıma girip ağlamaya devam edeceğim. Dediğinde güldüm. Tehtid de ediyordu. Ağlayacakmış. Ben cevap vermeden o devam etti.

-Yaz yağmuru var. Gökyüzü de bizimle beraber ağlamış desene. Bana cevap vermeyecek misin? Hyemi...kalbim acıyor. Bana böyle acı çektirme. Lütfen. Dedi. Dönüp ona baktım. Ağlıyordu. Gözlerimdeki yaşı silip ona gülümsedim. Başını yaslamıştı. O da güldü. Kalktım. Telsizimi bırakıp aşağıya indim. Yaz olmasına rağmen hızlı bir yağmur vardı. Ama üstüme bir şey giyecek kadar soğuk değildi. Onun da çıkması gerekiyordu. Umarım benim bu koşarak kaçmamın ona gelmek olduğunu anlamıştır. Evden çıktım. Bir an gelmedi sandım. Kapı açıldı. O da geldi. Koşup boynuna atladım. Ayaklarımı yerden kesmişti. Etrafında döndü. Sonra beni yerde bıraktı. Yağmur o kadar hızlıydı ki sırılsıklam olmuştuk. Anlını anlıma dayadı. İçim titriyordu. Ağlıyordum yine ama bu sefer mutluluktan.

-Şşşş ağlama artık. Dedi ve yüzümdeki yağmur suyu ile karışmış yaşları sildi. Yanağımı okşadı. Sonra yaklaştı bana. Ben de ona. Sıcacık nefesi dudağımın üstüne gelince bir ses duyduk. Dönüp baktım.

-TEBRİKLER! Dönüp baktım. Neredeyse herkes penceredeydi. Miwoo'dan biraz uzaklaştım. Elimi ağzıma koyarak güldüm.

-Gel buraya! Diye bizi eski pozisyonumuza çekti. Dudağımda hissettiğim sıcak baskı ile donup kaldım. Herkesin önünde mi? Şimdi mi? Açık açık! Aman Allah'ım! Benden biraz uzaklaştı. Bu sefer ben uzaklaşmadım. Bir süre sonra ondan uzaklaşınca birbirimize sarıldık. Saçını okşadım.

-Miwoo.

-Efendim?

-Seni çok seviyorum.

-Ben de. Dedi. Ondan ayrılıp göğsüne vurdum.

-Çabuk engelle onu! Diye kızdım. Telefonu cebinden çıkarıp elime verdi.

-Sen engeller misin? Dedi. Telefonu elinden alıp şifresini açtım. Hesabıma girip engelledim ve telefonu ona geri uzattım. Telefonu alıp cebine koydu.

-Hadi gidelim.

-Nereye? Dedi.

-Bizim eve! Dedim ve elinden tutup sürükledim. Eve girdik. Onu hemen odama götürdüm. Banyoya gidip havlu aldım. Bir tanesini. Omuzlarıma atarken diğerini getirip Miwoo'nun saçlarına bıraktım. Sonra kuruladım. Uçuyor muydum yoksa karnımdaki kelebeklerin tekmesi miydi bilmiyordum. Ama her neyse çok iyi hissettiriyordu. Yanına oturdum. Abim girdi odaya.

-YOLUN ORTASINDA HERKES İÇİNDE! Ayıp!..dedi. Abime bakıp güldüm. Bu işte onun bir parmağı olduğu kesindi. Yanıma geldi.

-Artık mutlu musun? Dedi. Başımı aşağı yukarı salladım.

DOUBLE 4Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin