İsmini yüksek sesle mi söylemiştim? Kahretsin, gözleri benim üzerimde. Salak, zaten evinin önüne gelmiş gözleri başka nerede olacaktı. Bir dakika gerçekten evimin önünde.
Kafamın içinde hızlıca dönüp dolaşan sorular ve saçmalıklar yığınını bir köşede bırakmaya çalışıp tekrar ettim.
"Oğuz?"
Şaşkın bakışlarla bana bakan Oğuz elini ensesine götürdü.
"Demek ismimi biliyorsun."
Kıpkırmızı olmuş yanaklarımı kesip atmak istedim.
"Tabi, okula yeni geldin sonuçta." Dedim. Evet çünkü okula her yeni gelenin çetelesini tutan bir manyağım ben.
"Okula yeni gelen herkesin adını biliyorsun yani," dedi muzip bir sırıtışla. Yanaklarım hala kıpkırmızıyken bu durumu lehime çevirmek istedim.
"Herkesin değil. Sadece bana tost verenlerin." Şimdi yanakları kızaran oydu. Ve Allahım. Bu çok komikti.
"Şey, o konuya gelince. Ben... Onu açıklamak için gelmiştim aslında. "
Yüzünü bu haldeyken incelemek çok komikti.
"Ben... Aslında arkadaşlarım ile iddiaya girmiştik. Yani o yüzden oldu. "
Konuşması daha da anlamsızlaşırken "Tamam," dedim.
"Tamam sorun yok. Kızmadım ya da yanlış bir şey anlamadım. Zaten çok açtım, iyi geldi." Dedim gülümseyerek.
"Biliyorum," diye sessizce konuştu Oğuz. Kafasını bir yana yatırmış tebessümle bana bakıyordu.Bir anda kalbim küt küt atmaya başladı.
"Neyi biliyorsun?" Bir anda hızlıca toparlanıp yürümeye başladı.
"Hiçbir şeyi. Neyse sorun olmamasına sevindim. Görüşürüz."
Ve bunları söyledikten sonra yürümesi koşmaya dönüştü ve benden hızla uzaklaştı.