SÖYLENTİLER
Yapacak daha eğlenceli bir aktivitem olmadığı için babamın onunla birlikte şehre inme davetini kabul ettim. Biraz alışveriş yapmamızı önermişti. Buraya kadar gelip hatıra eşyası almadan dönmek olmazdı.
Yine suçlulukla sarsıldım. Ben korkunç bir arkadaştım. Burada tüm sevdiklerimi unutmuştum. Onun için İno'ya bir cüzdan aldım. Üzerinde turuncu ve mavi boncuk işlemeli mavi bir fil vardı. İçine de üç tane Endonezya parası attım. Büyükannem için bir düzine kadar batik baktım. Babam batiğin buranın geleneksel sanatı olduğunu söylemişti. Nihayet istediğim gibi bir duvar süsü buldum. El boyamasıydı ve içinde kahverenginin beş farklı tonu vardı. Güzel bir kuş deseni kaleydoskop şekilleriyle bezeli bir çiçek bahçesinde uçuyordu. En zoru, Naruto'ya hediye beğenmekti. Ama küçük tahta bir sitar görünce bunu hiç düşünmeden aldım. Annemin bana gönderdiği kaplumbağalı kartı düşünerek hepsine ayrı ayrı kartpostallar yazdım ve onları hediyelerle birlikte paketleyip en yakın postaneden gönderdik.
Sonra babam beni Sasuke'yle gittiğimiz türden bir restorana öğle yemeğine götürdü. Başta aklımı başka şeylerle meşgul etmek hoşuma gitmişti ama onu düşünmeden edemiyordum. Şimdi nerede ve kiminleydi?
Öğleden sonra pesantrerie. döndüğümüzde söylentilerin yayıldığım fark ettik.
“Biri Sasuke'yi arıyormuş ama henüz buraya gelmemiş.”
“Sasuke'ni babasını Jakarta’da görmüşler.”
“Asıl Sasuke'nin Bapak’ı değil, annesi hayattaymış.”
“Evet, Sasuke diye birini arıyorlarmış ama onların aradığı küçük bir çocukmuş.”
“Sasuke bazen böyle sapıtıyor. Dalga geldiği günkü gibi aklını kaybediyor.”
“Ne zaman öfkelense kaçıyor.”
“Bapak gitmesine izin vermez. Göreceksiniz, babasını bulmasına da yardım etmeyecek.”
“Ben geri döneceğinden bile emin değilim.”
Bu söylentileri dinlemekten sıkılıp kendimi çamurlu çimlere attım. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Nasıl iyi olabilirdim ki? Ona ben bile inanmamış, hayallerini yıkmaya çalışmıştım.
Hatamı hemen düzeltmeliydim.
Kalkıp duvarın dibine gittim ve uzun süre bekledim ama gelmedi.
Güneş battığında babam akşam yemeğinde Umut Ekibiyle çocuklara katılmam konusunda ısrar etti. Onlar havadan sudan sohbet ederken benim gözüm Sasuke'nin arkadaşlarının yanındaki boş yerdeydi. Babama kurucuyla neler konuştuklarını bilip bilmediğini sordum.
“Biraz. Baba Aceh’teki bir yardım kurumundan biri aramış ve telesekretere not bırakmış. Burada Sasuke adında bir çocuk kalıyor mu diye sormuş. Fakat asıl sorun Sasuke'yi soran bu kişinin kendisiyle ilgili bir iletişim bilgisi bırakmaması. Bunun o kadar önemli olduğunu sanmıyorum. Hatta kurucu üzerinde bile durmamış. Ama görünüşe bakılırsa ofiste çalışan büyük çocuklar bunu Sasuke'ye yetiştirmiş.” Telefon biz dışarıdayken gelmiş. Benimle yağmurda o sokakta dikilirken.“Ama sordukları bizim Sasuke olabilir, öyle değil mi?”
“Sanmıyorum,” dedi iştahla pilavını yiyen Vera. “Endonezyalılar soyadlarını kullanmıyor ve bir sürü Sasuke olduğundan eminim. Kurucunun bu işin arkasını kovalaması için sağlam bir kanıta ihtiyacı var.”
“Nasıl yani? Elleri kolları bağlı oturacaklar mı? O mesajı bırakan kişiyi aramak için hiçbir girişimde bulunmayacaklar mı?”
Vera, babama, babam bana baktı. “Kimsenin böyle bir insan gücü yok, evlat. Aceh’te hâlâ kurtarma çalışmaları sürüyor. Pesantren in hâlini görüyorsun. Burada çalışan bir avuç yetişkinin işleri başlarından aşkın.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUS
Teen FictionKitap benim kurgum değildir. Sadece uyarladım. SasuSaku kitabıdır.