5. GÜN
BAŞKA BİR GÜN
Bekleyişle geçen bayık bir günün ardından babama yorgun olduğumu ve başımın ağrıdığını söyledim. Resim dersiyle genç kızların terapi grubunun arasına bir voleybol maçı sıkıştırınca iyice bitkin düşmüştüm. Ayrıca bütün gün aile sistemi üzerinde çalışıp büyük çocukları küçüklerle eşleştirmiştik. Babama bizim yatakhane için mükemmel kızı bulduğumu müjdelemiştim ve bu gece ilk denemeyi yapabileceğimizi söylemişti.
“Ah, evet. Cidden yorgun olmalısın, evlat.”
Nada görevimi devralırsa Sasuke'yle saat kısıtlamam olmayacak, Elli'yle diğerleri için endişelenmeyecektim. Babam beni alnımdan öptü ve nihayet serbest kaldım.
Beyaz, tahta kapıdaki bir açıklıktan kolayca dışarı çıktığımda Sasuke'nin beni şaşkınlıkla süzdüğünü gördüm. Belli ki yeni ve süslü hâlimi sindirmeye çalışıyordu. Bekçiyle ikisi gün batımında sigaralarını tüttürmekle meşguldü. Akşam ışığı yüzlerinde pembe, sarı ve turuncu çizgiler yaratıyordu. Kırk yıllık dostlar gibi rahat ve neşeyle sohbet ediyorlardı.
“Bu şeyler seni bir gün öldürecek,” dedim çekingen bir sesle.
“Evet.” Sigarasından derin bir nefes çekti. “Ama bazen özgürlüğümü satın almama yarıyorlar.” Sasuke sigaradan derin bir nefes daha çektikten sonra bunu yere atıp bir böcek gibi ezdi.
O da bu gece için özel giyinmişti. Üzerinde mavi gömlekle, açık kahve bir pantolon vardı. Elleri cebindeydi ve bu kadar basit bir hareket bir insana bu kadar mı yakışırdı!
Ayak bileklerime kadar gelen fistolu eteğimi çamurlanmasın diye kaldırmıştım. Saçlarım temiz ve parlaktı. Evet, nihayet temizlenmiştim ama hiç kolay olmamıştı. Elli’nin yardımıyla ve kovalarca su harcayarak şampuan ve krem yapmıştım. Sonra saçımdaki düğümleri açmak için elimde tarakla dakikalarca uğraşmıştım.
Ama şimdi buradaydım ve tüm çabalarıma değmişti.
Ben çiçek, Sasuke ise sabun ve sigara kokuyordu.
Bekçiye bir şeyler söyleyince adam kafasını geriye atarak güldü. Sonra Sasuke bana göz kırptı. “Harika görünüyorsun.”
“Sen de öyle,” dedim.
Kalabalık ve işlek sokaklarda ilerlerken Sasuke korumacı bir tavırla kolumu tutmuştu. Tezgâhlarının önünde dikilen sokak satıcıları tıpkı Borobudur’dakiler gibi bize bir şeyler satmak için uğraşıyordu. “Gel, hayatım, bu altın kolye sadece üç dolar.”
Neyse ki Sasuke onları kovaladı.
Her yerden neşeli bağrışmalar ve müzik sesi geliyordu.
Sasuke beni duman altı bir restorana doğru sürükledi. “Burası iyi bir yerdir.” Dört tarafı açıktı ve alçak duvarlarda televizyonlarla resimler vardı. Havayı keskin bir baharat kokusu sarmıştı.
Garson kız bizi merakla süzdükten sonra bir yer sofrasına götürdü. Turuncu renkli puf yastıklara çöktük.
“Makasih,” dedi Sasuke, kıza.
“O ne demek?” diye sordum yerime yerleşmek için kıpırdanarak.
“Teşekkürler.”
“ Terima kasih değil miydi?”
“Makasih o kadar resmi değil. Daha çok sokak dili. Terima kasih'i turistler kullanır.”
“Gördün mü bak? Benimle dalga geçiyordun.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUS
أدب المراهقينKitap benim kurgum değildir. Sadece uyarladım. SasuSaku kitabıdır.