17¶

407 40 4
                                    

Kusura bakmayın sabah atmayı planlıyordum ama yine de söz verdiğim günde buradayım. Yeni bir sözleşme yaptık, internet de bir hafta içerisinde takılacak ama ben azim ettim bu hafta bu hikaye bitecek 😂

Neyse, ben interneti bulduğumda Çınar hakkındaki düşüncelerinizi okumak istiyorum. Lüppen beni mağdur etmeyin. 😂❤️ Evde çocuk olunca, ister istemez sen de çocuklaşıyorsun tabi.

Teşekkürler efendim, rica ediyorum beni sizden eksik etmeyin.

🔥


Sessizlik içinde yaşamak değil, sessizlik içinde mahvolup gitmek istediğimden insanlardan kaçıp köşe bucak saklanıyorum.

Franz Kafka okumayı seviyorum. Fakat Franz Kafka’nın içimi okumasını ve eserlerinde hayatımdan kesitler vermesinden hiç hoşlanmıyorum. Kendisinin ileri görüşlü biri, hatta ileri gidiyorum bir müneccim olduğunu düşünüyorum. Sadece benim kafamın içindekileri değil çoğu insanın sıkıntısını görerek ses oldu. İnsandan insana yayıldı ve dünyaya duyurdu.

Bir zamanlar, sıkıntıyı kendimde aradığım ve anneme, çevreme beni üzmesi için verdiğim fırsatlar yüzünden Kafka’nın da dediği gibi sessizlik için mahvolup gitmek istiyor, insanlardan kaçıyordum. Fakat şu kısacık dünyada, her zaman bir çıkış yolunun olduğunu öğreniyorum yavaş yavaş. Her zorluğun ardından bir kolaylığın mutlaka olduğunu gördüm.

İnsanlar konuşur. Üzülme, yıkılma, dayan, yapma, giyme, konuşma, oturma, gitme, gülme.. gibi binlerce emir buyurur. İyi bir dinleyici olabiliriz fakat onların kınadığı gibi yerimizi değil, dinlemememiz gereken yerleri bilmemiz gerekir.

El alemin ağzı fırtına gibidir, ağzından çıkanlar insanı yıkıp geçer. Kendi içine savurur, hayallerin önüne set çekerken tek başımıza kaldığımız enkazın altında göz kırpmaya bile utanır hale geliriz. Suç el âlemin dediği gibi tam da bizimdir. Sözlerine karşı, fırtınaya dayanıklı kalın bir sur örmediğimizden. Kapıyı açıp bizi yıkmalarını beklediğimizden. Dik durmadığımızdan. Ben, kim olduğumu biliyorsam, el alem konuşarak ancak kendisinin kim olduğunu gösterir.

Ben, el âleme sırtımı çevireli çok oluyor. Kendi korkularımı kucaklamaya başlayalı ise günler. Çınar’ın gözlerimin içine bakarak şiir okuması o kadar da korkutucu değilmiş. Yıpranmak yerine, bir çocuk gibi dallarına tırmanıp ayaklarımı yere sarkıtarak o yüksekliğin verdiği heyecanla yenilenmek istemiştim. Güzel bir gündü.

Ondan sonraki günler gibi.

Çınar ile anlaşmak çok kolaydı.

Basit bir hareketi anlamlı hale getirmek ise kesinlikle ondan sorulurdu.

Mesela dün gece yatakta sırt üstü uzanırken göğsüne koyduğu minik fotoğraf kartı ile poz vererek bana göndermişti. Telefonu göğsünü kadraja alacak şekilde yükseğe kaldırmış, geriye dağılan saçlarıyla epey yakışıklı gözükmüştü.

Basit bir fotoğraftı, fakat çemberi genişlettiğimizde o küçük, anlamlı noktayı fark ediyorsunuz. İkimizin resmi göğsünde, tam kalbinin üzerindeydi. Bu, beni bir takım intiharlara sürüklemiş olabilir. Kızgın yağda kafamı kızartmak gibi sadist ve  usdışı hareketler sergilediğim yalan değil.

Ergen değilim, sadece Çınar ve kalbimi hızlandıran hareketlerine bağışıklık kazanmaya, hangisinin daha can yakıcı olduğunu ölçmeye çalışıyorum. Olay tamamen bundan ibaret!

On gün içerisinde birçok kez ağaç eve gitmiş, birçok kez şiir okumuş ve birçok kez gülmüştük. Başka bir gün Çınar, canı sıkılıp gecenin üçünde beni uyandırarak penceremin tam karşısındaki kaldırıma oturmuş ve uzun bir süre orada onunla sohbet etmemi sağlamıştı.

Çınar Altı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin