9●

535 62 26
                                    

Yorumlarınızı benden esirgediğiniz için ne kadar üzgünüm bir düşünün, hadi bakalım.

🌸

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🌸

Bir akrep gibi kendi zehrimle intihar edeli yirmi dört saat olmamıştı henüz. Zehir dört bir yanıma yayılırken fütursuzca odanın içinde dolanan bedenimi yatağa zincirlemek elbette zor olmuştu. Çınar'ın buluşmak için verdiği saatin üzerinden sadece yarım saat geçmişti. Ve ben, bu yarım saatte telepati yoluyla onların yanına ışınlanmayı amaçlıyor olabilirdim. Şuan orada ne yaşandığını, Çınar'ın, Senay'ın kollarına atlayıp atlamadığını deli gibi merak ediyordum.

Muhtemelen Çınar hedefine ulaşmanın sevincini yaşıyordu. Hatta öyle ki buna vesile olduğum için teşekkür etmek istiyor ve tam da bu sebepten beni arıyordu. Hem de şimdi, şuan, şu saniyelerde! Hücresel verilerim karışık bir denklemin içinde bocalarken ayaklarımı olduğu yerde zapt etmek mümkün değildi.

Yatağın üzerine çıktığımda telefonum hala susmamıştı. Ve dakikalar boyu devam etti bu işkence. Bu Çınar'ın önceki aramaları gibi değildi. Bana zaman vermek istemediği aşikardı. Muhtemelen nefes dahi almadan beni arıyordu çünkü telefonum yarım saattir bir an olsun susmuyor. Telaşlı çağrıların son bulabilmesi için telefonu kapatmaya karar veriyorum. Kapatma düğmesine basmadan önce bir mesaj bildirimi düşüyor ekranıma Çınar Alkan’dan.

"Bir dakika içinde aşağı inmezsen pencerene tırmanıyorum."

Panik yerini koca bir öfkeye devir daim ediyor. Bu hayatta nefret ettiğim şeylerden sadece biriydi emir almak. Bilirsiniz serkeş bir karaktere sahip kimse emir altında olmayı kabul etmezdi, bende onlardan biriydim. Zaten blender gibi beynimi karıştıran olayların ipini elimden kaçıralı çok olmuşken birde üzerimde kurulacak hakimiyete sessiz kalacağım düşünülüyorsa büyük aptallık olurdu.

Aşağı inmek yerine camıma uzanıp onu bu bölgede görmeyi diledim. Ve kendisi camımın tam altında duruyordu. Bu eve ayak bastığında, Eda'nın bana anlatmadığı, atladığı bir ayrıntı yoktur umarım. Odama kadar girmiş olamaz sonuçta, değil mi?

Buna kafa yormak şimdiki işim değildi. Zira Çınar da o kadar sabırlı gözükmüyordu. Hatta şu esnada, bu zamana kadar gördüğüm ve tanıdığım Çınar gibi de gözükmüyordu. Sabırsız bir şekilde yolun üzerinde bir sağa bir de sola dönüp duruyordu. Omuzları yine hayal kırıklığıyla çökmüştü fakat bu sefer onları zor tutuyor gibiydi. Elleri hışımla saçlarını karıştırırken aynı zamanda ne kadar öfkeli olduğuna şahitlik ettim. Öfkesinin şiddetli olduğunu ise kaldırıma attığı tekmelerden anladım. Bu benim öfkeme de bir fiske attığında iyice öne doğru sarkıp kimseyi umursamadan bağırdım;

"Gece gece penceremin önüne kök salmaya mı karar verdin Çınar ağacı?"

Sesimi duyduğu an olduğu yerde durup başını yukarı çevirdi. Bu mesafeden görebildiğim kırmızıya boyanmış yeşil gözleri ciğerimde bir ateş yaktı, dumanları nefes borumu tıkıyordu.

Çınar Altı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin