"Gözlerin, gözlerin bana aklımı kaybettiriyor ama ancak İncilerinle buluşunca yolumu bulabiliyorum. İnci, ben sana bakmazsam kaybolurum. Issız sokaklarda kaybolacağıma senin her karesi sedef dolu ömründe kaybolmaya ilk gün razı geldim ben. Seninle h...
İnternetle alakalı bir problem olduğunu söylemiştim. İnternet kesildi ve muhtemelen kendi internetim de beni bir saat sonrasına çıkarmayacak. Tam şuan atabildiğim kadar bölüm atıp yarın akşama kadar kaybolacağım. Sevgili babamın internetini sömüreceğiz mecbur.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🔥
Bir portakal kabuğunun hayatımızda ne kadar büyük bir role sahip olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyorsanız üzülmeyin. Bende kara cahiller familyasından yeni çıkmış bulunmaktayım. Faydalarından bahsetmeden önce bu turuncu kabuğu sürttüğüm rende, cansız bir katil sıfatını almaya hak kazanacak davranış sergileyerek parmağımı da kapmayı ihmal etmedi. Acıyla inleyip elimdeki rendeyi sinirle lavabonun içine fırlattım.
Bu, hayatın bana bir haftada ata ata bitiremediği tokadın farklı stillerinden biriydi. Bu silleleri sayacak olursak geçen günlerde merdivenlerden yuvarlanmam, sağ elimi ütüde yakmam, gözüme yağ sıçratmam, perde asarken kornişleri de beraberimde çekerek kefenimle beraber yere yapışmam ve son olarak banyoda suların kesilmesiyle köpüklü ve ıslak bir halde kalmam bu tokat teorisini üretmem için yeterince makul sebeplerdi.
Doğrusunu söylemek gerekirse o fırtınalı günün üzerinden bir hafta geçmişti. Günler geçerek paçayı sıyırsalar da benim ruh halim için aynı durum söz konusu değildi. Zihnim yemin etmiş gibi onu sayıklıyor, kulaklarım beni delirtmek için her sesi onun sanıyor ve en kötüsü gözlerim benden izinsiz bir şekilde her yerde onu arıyordu. Bu sebeplerden dalgın olmam ve kendimi yaralamam da kaçınılmaz oluyordu.
Çınar Alkan'a tepemden in demem yeterli olmuştu. Onu fena halde kırdığıma emindim. Bu beni hiç mutlu etmiyordu orası ayrı konu tabi. İçin soğudu mu derseniz, bilmiyorum. Soğumak değil de katı bir maddeye dönüşmüş gibi hissediyordum. Bu his içimde büyüdükçe moleküllerime ayrılmam da kaçınılmaz olacak gibiydi.
Okula gitmeye devam etmiştim. Hayatım eskisi gibi kaldığı yerden devam ediyordu. Tek bir farkla, Çınar yoktu. Gerçekten yoktu. Fakültelerimiz ayrı olduğu için normal şartlarda onu görmem mümkün değildi elbette fakat artık okulun ortak kütüphanesinde de göremiyordum onu. Ayaklarım beni sürekli şiir bölümüne götürüyordu. Bilirsiniz, insanlardan değil ama şiirlerden korkarım.
Olmayan duygularla insanların aklını çelerler ve onları abartarak kalpleri fethetmekten asla çekinmezler. Ama o orada bile yoktu.
Fakat o günden sonra bana bıraktığı şiiri de notu da ezbere bildiğimi söylemek isterim.
"Aslında yara bantları sadece acıları görmezden gelmemiz içindir."
Hala çatılı kaşlarımla mutfak dolaplarında yara bandı ararken babamın kendinden emin sözlerini duyuyorum. Bu, onun önemli bir konuşmaya giriş biçimiydi genel olarak. Bendeki değişikliği fark ettiğinin ve sorguya çekileceğimin habercisi.