İyi okumalar <33
--
Martıları izlemeye başladım. Bir süre sessizce hayatımda olanları düşündüm. Başıma gelen her şey Barlas yüzünden miydi? Yani Gaye Barlas'dan uzak durmam için yaptı diye düşünüyorum. Eğer Gaye videomu çekmiş olmasa otelde biri bana saldırmaz ve ya Ata bunu bana yapamazdı.
Peki, neden her şeye boyun eğdim? Oğuz haklıydı. Simay gibi olmam lazımdı. Simay ne kadar çıt kırıldım gibi gözükse de benim başıma gelen bir şey onun başına gelse aynısı onlara yapardı. Bundan iki sene önce Simay'ın bana hediye ettiği bilekliği Ata'nın arkadaşı Cenk çekiştirerek koparmıştı. Simay ise Cenk'in çantasını camdan atmıştı. İçinde telefonu olduğunu kim bilebilirdi ki?
Oğuz 'kendini ezdirmez' derken ne demek istemişti? Ben kendimi ezdiriyor muyum? Yani dışarıdan öyle mi gözüküyor? Ben sadece kendimi toparlayamadan yeni bir olayla ilgilenmek zorunda kalıyorum. Daha video olayını atlatamadan otelde bi adam bana saldırmaya çalıştı. Gerçekten kendimi ezdiriyor muyum? Yoksa tüm bu olanların sonucunda güçlü durmaya mı çalışıyorum?
Simitimden bir ısırık aldım. Ne yazık ki ben Simay değilim. Simay ona yapılanlara aynısı gibi karşılık verebilir ama ben onların bana yaptıklarının on katını onlara yapacağım. Siz daha Bahar'ı tanımadınız.
Telefonda bildirim gelince telefona baktım. Sena Hanım story atmıştı. Birer kafede oturuyordu. Üstünde ise 'Erken biten öğle paydosu diyelim mi?' Yazıyordu. Diyelim Sena'cık.
Elimde kalan son dilimi agzima atıp ayağa kalktım. Taksi beklerken ayranı tamamen bitirip çöpe attım. Taksinin durması ile taksiye bindim.
"ESA Kafesine lütfen."
Taksi kafenin önünde durunca ücretini ödeyip indim. Yol kısa sürmüştü. Kafe buraya oldukça yakınmış.
Kafeye girmeden önce saçımı biraz dağıttım. Özensiz görünsün diye okul gömleğimin etek ucunun tekini, eteğin içinden çıkarttım.
Derince nefes alıp, kafeye girdim. Bakışlarımı kafede gezdirdim. Sena hanım' görünce sinsice gülümsedim. Cam kenarında bir masada oturuyordu. İyi haber. Yalnızdı. Bana arkası dönüktü.
Yüzümü düşürdüm. Dalgın görünmeye özen göstererek masanına yürüdüm. Masanın yanından geçerken başım dönmüş gibi masanın kenarına tutundum. Gözlerimi kapattım. Nefes almakta zorlanıyormuşum gibi bir elimi boğazıma götürdüm.
"Tatlım gel otur şöyle. Neyin var?" Diyerek beni kolumdan tutup karşında oturttu Sena hanım. Sesindeki yumuşak, ilgili ton içimi ısıtmıştı. Nasıl oluyor da Ata şerefsizinin annesi olabiliyordu anlamamıştım.
Bana uzattığı bardağı aldım. Elim titriyordu. Bir yudum alıp bardağı masaya koydum. "Te-teşekkür ederim."
Elini masadaki titreyen elimin üzerine koydu. "Neyin var?" Diye sordu içtenlikle. Zorla yutkundum. Kararsızlıkla gözlerimi kaçırdım. Bunu bilerek yapmıştım. O işinde iyi bir psikologdu. Beden dili okumayı biliyordu. O yüzden ona yalan söylemeyecektim. Gerçekleri biraz abartarak anlatacaktım. En gerçek yalan, içinden en çok doğru olandır.
"Zor bi dönemden geçiyorum." Diye mırıldandım. Doğruydu. "Konuşmak ister misin? Anlatmak iyi gelir." Deyip garsonu çağırdı eliyle. "Papatya çayı getirir misiniz." Diye ricada bulundu. Es verip bana döndü. "Başka bir şey ister misin?" Başımı iki yana salladım. "İstemiyorum." Başını anlayışla salladı. Papatya çayını benim için söylemişti. Çünkü kendi yemeği ve içeceği vardı.
Masaya koyduğum elimi sıkıca tuttu. Elimi okşarken "Ben sizi rahatsız ettim..." Diye mırıldandım. Bana küçük bir çocuk azarlar gibi baktı. "Saçmalama, ne oldu anlat bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR
Teen Fiction"Bakışıyla bir dağı devirir. El alemi dize getirir. Bütün herkes onu konuşur öyle zannetsin." İddiayı kazanmak için dikkat çekmem gerekiyordu. Şarkıyı söylerken aynı zamanda dans etmeye başladım ritime uygun. Etrafta gezdirdiğim bakışlarımı tekra...