6.BÖLÜM: ÇELİŞKİLERİN MECBURİYETİ

438 335 149
                                    

Cenneti ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde. Görkemli bir ses yankılandı göklerde: "Ne arıyorsun? Cennet de sendedir, cehennem de!"

Ömer Hayyam.

*****

Otuz yaşına geldiğimizde tekrar çocuk olmak isteriz. Gerçek bir çocuk. Dört beş yaşlarında top oynayan,yere düşüp dizini yaralayan,kanayan yarasını annesi'nin üflemesini isteyen bir çocuk..
Aras diz çöküp annesine yalvardığında altı yaşında bir çocuktu. Burnuna dolan misk kokusu ve saçlarında gezinen eller ona dünya da kaybettiği huzuru tekrar bulmasını sağlamıştı. Kısa çok kısa bir an olsa da artık huzurluydu.

''Senin iyileşip güzel bir adam olmanı istedim. Torunlarım olsun onları seveyim, seninle gurur duyayım istedim,'' Annesi ona böyle söylemişti. Sesinden ağladığı anlaşılıyordu. Umutla başını ona doğru kaldırdı. ''Hala torunların olabilir anne,''

Saçlarında ki el onu sevmeyi bıraktı. Annesi'nin yüzü eski soğuk ve iğrenti dolu haline tekrar büründü. Elini çekip,''senin çocukların sadece şeytan'nın dölü olabilir. Başka bir şey değil!'' dedi. Bunun üzerine  Aras ayağı kalktı ve odadan ayrılmadan önce,''Ben kimin dölüyüm anne? Göremiyorsun ama babamdan şeytanı yoktu.'' dedi ve küçük bavulunu eline alıp arkasına bakmadan evden çıktı. Evde ki akrabalar ona garip bir yüz ifadesiyle bakarken o hiç istifini bozmadı. Hızlı adımlarla Tahsin'nin onu beklediği yere ilerledi. Zihni garip bir şekilde durgun bir denizi andırırken kulaklarına bir ses ilişti.

''Abi!''

Duyduğu bu ses kardeşi Aral'a aitti. Geldiğinden beri tek kelime konuşmamışlardı. Sadece göz göze geldiklerinde onun ruhunun derinliklerini görmüştü. Derin bir keder ve özlem vardı. Aral yalnız hissediyordu. Kaç yaşında olursa olsun bununla başa çıkamayacak kadar güçsüz hissediyordu. Ona doğru dönüp bavulunu yere bıraktı. Karşısın da ki adam ona doğru gelirken onu inceledi. Üzerinde siyah bir takım vardı,gözleri ağladığını belli edercesine kızarıktı. Dolgun dudaklarını güç almak için dişlediği buradan bile belli oluyordu. Karabulut ailesi'nin kalan diğer erkek üyeleri gibi heybetliydi. Karşısında durunca ifadesiz suratını bozmadı. Tam bir şey söylemeye karar vermişti ki iri kolları boynuna dolandı. O da kardeşinin sarılışına karşılık verip kokusunu içine çekti. Onu en son gördüğünde yeni delikanlı olmuştu. Şimdi ise genç bir adamdı. Büyümüştü. Bunu daha yeni fark ediyordu.

Bedenleri birbirinden uzaklaşınca onun konuşmasına fırsat vermeyip konuşmaya başladı. ''Ben annemin yanında olamam biliyorsun fakat sen benim almam gereken yeri alıp ona destek olacaksın. Babamızdan sonra,'' kafasıyla evlerini gösterdi. ''Bu evin reisi sensin. Yanınızda olmama izin vermeseniz de her birinizi ayrı ayrı seviyorum.'' diyerek cümlesine devam etti. Aral'ın gözlerine baktığında ondan güç bulduğunu anladı. Bu içine birazda olsa su serpiştirmişti. Aralarında başka bir konuşma geçmedi. Fakat Aral'ın onu anladığından kesinlikle emindi.

Yere bıraktığı bavulunu tekrar eline alıp arabaya doğru ilerlemeye başladı. Araba'nın yanına geldiğinde siyahlara bürünmüş eve son defa baktı. Bir daha bu evi bir başka ölüm olursa o zaman göreceğinden emindi. O zamana kadar evi hafızasına kazıyıp Tahsin'nin açtığı kapıdan arabasına bindi.

Saatler geçip İstanbul'a geldiklerinde son iki günün ağırlığını boğazın derinliklerinde boğduğunu hissetti. Sonunda tam anlamıyla evindeydi. İstanbul onun eviydi. Telefonunu çıkarıp saate baktı. Saat yedi kırk beşti. Yanın da ki camı aşağı indirip içeri giren rüzgarın yüzünü yalayıp geçmesine izin verdi. Eve gelmelerine az kalmıştı. Hemen mutfağına gidip kendisine bir ziyafet hazırlamak istiyordu. Sonra aklına iki gündür ihmal ettiği Dilhun geldi. Bu ölümler ve boğuşmalar görevini ihmal etmesine neden olmuştu. Tanrı'nın ona kızmadığına emindi. Kızmış olsaydı bunun gazabına uğrardı. Fakat bir an önce adımlarını hızlandırması lazımdı. Hem almış olduğu izni de değerlendirmeli hem de onu biran önce Tanrı'ya geri göndermeliydi.

SAKLI(KİTAP OLDU) ŞİMDİ RAFLARDA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin