Media: Doruk ve Miray
Asfaltların üzerine düşen sokak lambasının ışığı. Yoldan geçen arabaların sesleri, dolu olmayan sokakların verdiği anlık korku. Akşamlar sadece bundan ibaret. Başka ne olabilir ki zaten.? Ne çok abartılı nede fazla sıradan bir hayat yaşıyorum.
Ben Miray. Doğduğumdan beri İzmir'de oturuyoruz . Çokta sevmiyor değilim aslında. Ama bende bırakan izleri büyük. Kötü anılarım, duygularım, hastalıklarım. Hepsi bu lanet olası şehirde tıkılıp kaldı. Annemle küçük bir apartmanın en son katında oturuyoruz. Birbirimize ihtiyacımız olduğu için pek bir sorun yok aramızda. Onu örnek alabileceğim, korktuğumda gölgesine saklanacağım bir babam yok. Annemin söylediğine göre onlar evliyken sevgilisini tercih etmiş. Kahrolası adam ben iki yaşımdayken evden çekip gitmiş. O yüzden kendimi bildim bileli tüm erkeklerden nefret ediyorum. Zaten bir erkek, kadını üzmek için yaratılmış bir canavardan başka bir şey değil. Etrafımda pek erkek olmadığı için örnek baba nasıl olur bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki benim doğmam dışında hiçbir katkısı dokunmayan o piçten de örnek bir baba olmaz.
Okul hayatımı pek önemseyen biri değilim. Genelde soğukkanlı olduğum için arkadaş sayım fazla değil. Dilan ve Emre haricinde başka bir arkadaşa da ihtiyacım olduğunu sanmıyorum. Genelde okulda popüler bir kişilik sayılmayız. İnek öğrenci kişiliği içerisinde olduğumuzda söylenemez tabii ki. Her ne boksa.
***
Ya hani odanda saatlerce oturup hiç bir şey yapmadığın ve bunaldığın saatler olur ya? İşte tam da o saatlere girmiş bulunmaktayım. Ne kitap okuyasım nede müzik dinleyesim var. Aslında şuan annemin üzüleceğini bilmesem son derece sıkıcı hayatıma son verebilirim. Ama insan her istediğini alamıyor işte.Dilan'ı ve Emre'yi aramamak konusunda gelgitler yaşıyorum. Biran önce arayıp şu işkenceden kurtulsam süper olacak ama beynim kendini incir ağcına asmaya meraklı olduğu için kararımı verebilmiş değilim. Beynim ve bedenim resmen farklı işliyor. Bir yanım karşı masadaki telefona ulaşmak istese de diğer yanım beni yatakta tutmak için can veriyor. En sonunda kendimi bu ızdıraptan kurtarmak için ısıttığım o sıcacık yatağımdan kalkıp telefonu elime aldım.
İlk önce Dilan'ın numarasını tuşladım ve arama tuşuna basarak telefonun çalmasını bekledim. Açıldı. Çok fazla bekletmediği için Tanrı'ya şükrediyorum. Telefonun açılmasıyla Dilanın sesi kulağıma ulaştı ''Alo Miray?''
''Dilan buraya gelebilir misin?''''Kötü bir şey mi oldu?''
''Hayır canım sıkılıyor, gel işte''
''Bilmiyorum Ben..''
''Dilan!''
''Gelemem, şu saatte evden çıkabileceğimi sanmıyorum.'' Dilanın bu hallerinden nefret ediyorum. Babasına düşkünlüğü yüzünden izin bile alamıyor. Bir insan nasıl dışarı çıkmadan durabiliyor ki? Her gün aynı olayı yaşıyoruz. Ve bu durum sinir bozacak bir hal almaya başladı.
''Bazen babam olmadığı için kendi adıma seviniyorum cidden.''
''Gelmeyi istediğimi biliyosun Miray..''
Laf laf laf.... Söyleyeceği şeyleri ezberlememiş olsam dediklerini dibine kadar dinlerim ama ne kurduğu cümleleri değiştirebiliyor, ne de bu baba düşkünlüğünü.''Herneyse görüşürüz.'' Sesimdeki sertliği o da fark etmiş olacak ki karşılık vermedi. Belki de verdi. Telefonu yüzüne kapattığım için bilmiyorum. Şimdi tek çarem Emre gibi gözüküyor. Ama onunda geleceğini sanmıyorum. Boşuna uğraşmak istemediğim için telefonu yatağın üzerine attım ve odamın penceresine doğru adım attım. Odam küçük olduğundan birkaç adımda varabilmiştim. Camı kulpundan tutup yana doğru çevirerek kendime yavaşça çektim ve camı sonuna kadar açtım. Camımız basketbol sahalarına baktığı için pek bir manzara olduğu söylenemez ama en azından en üst katta olmamız benim için artıdan puan kazandırıyor. Ah tanrım. Yine orda. Sahada. Hiç eve gitmez mi bu çocuk.? Lanet olası Doruk Batur. Bu çocuğu kendimi bildim bileli sevemedim. Kendime göre nedenlerim var. Kendini çok beğenmiş zengin züppenin teki. Tüm kızlar onun peşinde koşunca kendini bir şey sanıyor. Ve bu iki neden nefret etmem için yeterince mantıklı. Tanrım bu çocuk sinirlerimi bozuyor. İntihar sebebi resmen. Camı kapatıp sıkıcı yatağıma dönmeyi tercih ettiğimden, direk yatağıma yöneldim. Bi insan bu kadar mı itici olabilir? Ahh, gerizekalı şey.
------------------------------------------------------------------------------------
Sabah sabah yine bi alarm sesiyle uyandım. Nefret ettiğim şeylerin arasına alarmı da eklemem gerekiyo sanırım. Gözlerimi açmassam tekrar uykuya dalacağımı bildiğim için uykunun verdiği sersemlikle yerimden kalkıp oturur pozisyona geldim. Kendime gelmem için bir iki dakika falan burada durmam gerektiğini biliyorum. ''Miray üzerini giyin ve aşağı in geç kalıyosun.'' Annemin sesi kulaklarımın içinde yankı yaparken iç geçirdim. Ne olur iyiliğimi düşünüp okula göndermese?
Yerimden kalkıp dolabıma doğru yöneldim. Nefret ettiğim şeyler arasına günlük kıyafet seçme derdini de eklersek, ölüm fikri daha cazip gelmeye başladı. Hızlı bir şekilde kafamda kombin yapmaya başladım. Hızla elime siyah dar pantolonu, Gri salaş üstümü ve onun üzerine giymek için siyah ceketimi elime aldım. Hızla giyindikten sonra çorap çekmecesini açtım. Tekli çoraplarla dolu çekmecede çift çorap bulmak için çekmeceyi karıştırırken kafamdan sövmeye başladım. Hiç mi çift çorap olmaz bi dolapta? Sonunda lanet çekmeceden bir çift çorap bulabildim. Hızla akşamdan hazırladığım çantamı alırken siyah beremi kafama taktım. Banyoya doğru yürümeye başladım. İçeri girmek kapıyı ittim ve çantamı yere bıraktım. Uçları sarı olan kızıl saçlarıma hafif bir şekil verdim, dudaklarıma da kırmızı rujumu sürdüm ve son dokunuş olarak ta eyeliner çekerek işimi bitirdim. Hızla evden çıkmak için kapıya yöneldim ve asansörü çağırdım. Asansör yukarı doğru çıkarken Gri ayakkabılarımı giymeye başladım.
Okul evimize uzak olmadığı için yürümeyi tercih ediyorum. Okula doğru ilerlerken bizim birkaç sokak üstümüzde oturan Doruk'unda karşımdaki yoldan gelmeye başladığını gördüm. Beni gördüğü için hızlı bi şekilde yanıma geldi. Birbirimizden nefret ettiğimiz için yanıma gelmesinin tek sebebi sinirlerimi tepeme çıkarmak. Ve çokta başarılı.
''Günaydın domates kafa'' dedi sırıtarak. Saçlarımın kızıl olması bana domates kafa diyebileceği anlamına gelmez. Tanrım ne sanıyor kendini? Muattap olduğum anda daha çok sinirleneceğim için cevap vermedim. ''Alındın mı? Benim hatam.'' Yanındaki arkadaşlarının kahkaha seslerini işitince bir an durdum. Benim durduğumu sonradan anlamış olmalı ki birkaç adım uzağımda durdu. Boğazımı temizleyerek yanıt verdim '' Ukala olmak için ayrıca bir çaba gösteriyo musun yoksa doğuştan gelen bir şey mi?'' azıcık ta olsa yalan bir gülümseme taktım suratıma. ''Sen bana ukala diyemezsin kızıl ejder. Anladın mı? Neyse seninle tartışmak için gelmedim'' Boğazını temizledi. Bu dediğine şaşırdığımı anladığında sesi kısıldı ve boş bir ifadeyle baktı. Sözünü devam ettirdi. ''Benimle partiye gelirmisin?'' bunu söylerken kendiside çekinmişti. Sesini işitmemle öksürmem bir oldu. Sonra içimde bir kahkaha atma isteği belirdi. Tutamadım. Kahkahalarımı duyduğu anda bozulması ve utanması bir oldu. ''Bir dakika? Sen ve ben? Parti? Beraber? Kafana saksı mı düştü Batur?'' dedim gülerek. Sözümü bitirdiğim an itiraz edecek sandım ama şaşırtıcı bir şekilde yumruğunu sıktı. ''Seninle birlikte o partinin içine gitmeyi inan senden daha az istiyorum Miray. Şimdi o koca çeneni kapat ve dinle. Arkadaşlarla doğruluk cesaretlilik oynadık. Sıra bana geldiğinde seni partiye davet etmemi aksi taktirde gidip bir erkeği öpmemi söylediler.'' Utanmasını belli etmesede gözlerinden anlayabiliyordum. ''Sana iyi şanslar'' dedim ve kalan yola devam ettim.Hızla bir elin sıcaklığını hissettim ve o el beni kendine çekti. Hızlı bir şekilde beni çeken kolun vücuduna yapıştım. Çarpmanın verdiği sersemlikle afalladım. Yüzümü kaldırıp beni çeken kişiye baktım. Doruk çekmişti kolumdan. Ve hala kolumu sıkıca tuttuğunu hissedebiliyordum. Beni çekecek cesareti nerden bulmuştu?
''Sen, ben, yarın, saat 8'de. Güzel bir şeyler giyin ve kapının önüne çık ve daha fazla uzatma. Yoksa..''
''Yoksa ne? Ne yapabilirsinki.'' Diye sert çıkıştım ve kolumu anında çektim. Aramızdaki mesafeyi açmak için iki adım geri gittim. Ve diyeceği cevabı bekledim.
''Yoksa annene her haftasonu gizlice gittiğin yasak bölgeyi anlatırım ve emin ol bunu yaparım.''
''Sen..''
''Biliyorum işte uzatma. Dediğim gibi yarın seni 8 de seni kapının önünden alırım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KarmAşk
أدب المراهقين''Ve ben belki de kısa bir zaman sonra, onun gülüşünü bile unutacaktım. Bakışlarını, kokusunu ve belki de sesini. Ama kızıl saçları... Kızıl saçlarını hiçbir zaman unutmayacaktım.''